Aralık 22, 2009

hello ve bye.

helo.
sempatik serkanı seviyorum. bana tuğbiş deyişini de. sedanağya tonk-tonk-tonk yapışını ve hayatında gördüğü encadı kız olduğunu iddia edişi felan. evet.
ondan nefret ediyorum.

Aralık 16, 2009

i love jamie.


ceymistan=sweden. alıcam ben böyle bi tişört. ehe.


aha bunlar da ceymistan kıroları. balonun katkılarıyla. bays.

leave me alone.

bir bilgisayar dersi bu.
sağımda seyhun, solumda özge, önümde f klavye ile hız kazanmaya çalışıyorum. belki de başaramıyorum.
evet, bays.

Kasım 29, 2009

dark horse.

çok uzun süre düşündüm üstünde. portakal sevmiyomuşum meğersem ben. yıllarca kandırmışım hep kendimi. gelince kesip yemişim. bundan sonra daha az yemeye karar verdim galiba. onun yerine nar yerim mesela. kivi olur, veya daha tropikal şeyler.
geçen gün hindistan cevizi aldık. daha önce yememiştim, suyunu felan da bilmiyoğdum tabi. sonra kırdık işte, suyunu da çıkardık hatta. sonra büyük bi heyecanla elimdeki pipeti daldırdım suya. ama sonra geri çıkardım. ağzımdakini de. hıhı. zaten kolum çarptı devirdim o çıkan suyu da. çok da iyi etmişim. berbat ve ötesi bi tadı var çünki onun. bence yeme.

before sunrise'ı izledim. böylesiye tatlı bişey izlemediydim diyorum. çok romantikti. before sunset'i de izliycem yakın zamanda. birazdan belki sanıyorum ki.
aslında şu çılgın türklerde okunulmayı bekleyen yaklaşık 400 sayfam var (çok az diymi.) ama erteliyorum kendimi. gece bitirmek gibi bi takım hayallerim var.
kesin.
sedanağ, feysbokundaki purofayıl fotoğrafındakinin sen olduğuna inanamıyorum hala mesela.
bi de sıfır korelasyonu en çok seviyorum galiba. ehe.

rainbow.

Kasım 25, 2009

happy ending.

sucking too hard on your lollipop. yeağ.

dünyanın en çılgın storyboard unu yaptım bence. tubanama göstermek için sabırsızlanmıyor deyilim. profilden insan çizmek de dünyanın en zor ikinci işiymiş. birincisini söylemiycem.

Kasım 21, 2009

quick and painful.

annem bi tane terlik almış bana. aslında terlik gibi de ayakkabı gibi de. böyle ilginç bişey. ama acaip sıcak tutuyo, görmen lazım heğ.

koncordo partieeğ. selebireyşıaağn.
bu aralar sürekli rnb dinleyişimize hem gülüyorum, hem de gizli bi zevk alıyorum. evet.

bu kadar şu an.

choke.

kkymn. güzel gaza getiriyosun insanı valla. aferims.

ömrü bir günden fazla süren sakızla sahibi arasında garip bi bağ oluşuyo. ne kadar pörsümüş olsa da bırakamıyosun o sakızı. minnet borcun varmış gibi. sonra noluyo? bişeyler atıştırmak için çıkarttığında unutuyosun biyerlerde üzerinde yuvarlarken bıraktığın diş izlerinle. nebçim de cümle kurdum.

storyboard yapmam gerek. keşke "çöpadam bile çizemiyorum" diyenlerle dalga geçebilcek kadar resim yeteneğim olsaydı da kağıt kalemle işimi halledebilseydim. şimdi sırf program kasmasın diye format atmak zorunda kalıyorum bilgisayarıma. kısmfet bunlar hep.

toxic. en mikembel şarkılardan deyil de ne. 3 de fena olmuş be biritni. klibi daha da fena olmuş. kilo ver biraz bence. bacakların öküzüm gibi.

son olarak tipexle iş yapan insanlar hep önemli insanlar. ama hata yapan önemli insanlar. hımfs. bays.

Kasım 20, 2009

if you seek amy.

çok öksüz kalmış ama burası ki.
birazcık yazı görsün garibim.

sana bişey söyliyim mi bilog. yağmur yağdığında binanın tepesinin kenarında biriken devasa damlanın kafama düşmesinden bıktım usandım artık. devasa damla, tel miğ. ne istiyorsun benden. her defasında beni buluyor. yürürken felan tak bi bakmışsın saçın yarısı ıslanmış o lanet damla ile. genelde değişmeceli olarak kullandığım bi takım kahkül veya perçem parçasına geliyor bu şey hem de. sinirleniyorum yavaştan.

benim de söyleyeceklerim var diyorum.
oha uykusuz almayalı çok geçmiş. uzun zaman olmuş.
sedanağ bitirsene kendimi durduracak değilimi. sen bitir ben de okuyim. sonra dönerli yazısını okuyup bir daha iğrenelim beraberce. gerçi benim etkilendiğim kadar iğrenç bulmadın sen ama. neyse.

çok uzatmamalıymışız biz burda. sonra hiç kimse okumuyor. okuyomuydunuz ki normalde lan. istiyosan oku sen, yazıyorum bak.

ama hayır. yazmıiycakmışım. giderim o halde ben.
gıdbay.
ama sonra gelicem, yazıcam bisürü.

Kasım 07, 2009

why dont you sevilir.

she was just seventeen, do you know what i mean.
felan.

gülsoydan aldığımız kek o kadar güzeldi ki. beğendim. yanında böğürtlenli çayım ile yedim onu. sonra yatakhaneye gelip bugüzel havada ders çalışmamız gerektiğini öğrendiğimde ise üzüldüm doğrusu. polinom. polinom. çantada cepte polinom. dınınım. renkli renkli polinom. ehe.

hapşırdım.

zeynepirem domuz gribi olmuş la. okula gelme zeynepirem. tamam mı.

tuvaletim var galiba.
ve domuz gribinin en güzel yanının yatakhanede yapılan bir takım yenilikler olduğunu belirtmeden ve mustafamandalıvesevgiliokulayilebirliğiüyelerine teşekkürlerimi sunmadan gidemeyeceğim sanırım.
hoçakala.


ek mek kek.
why dont you dance to the music. nımnım.
why dont you like me, why dont you like me. (mikaşist.)
why dont you do something..(bıritni sipiyırs.)
why dont you kill me. (loser o.)
bu kadar.

Kasım 01, 2009

bang bang rock and roll.

olmadı laaağn! olmadı. şarkı isimlerini farklı kaydediyomuş aytuns boku. olmadı işte. olmadı. şimdi ağlayabilirim. bay.

itunga.

şu an ağlıyorum sinirden. neden mi? itunes yüzünden tabi ki. piç. dün ablamın arşivinden 8 cigabaytımı dolduracak kadar şarkı aldıydım, bugün de onları düzenledim bi güzel(3 saattir uğraşıyorum). albüm kapaklarından şarkısözlerine her bokunu tamamlamıştım. tam yeter artık dedim, bişey sordu itunes. ben de okumadım yes hocu yes dedim. ve o an. sildi her şeyi lan. gözümün önünden aktı gitti resmen şarkılar. öylece baktım sadece. neyse ki recover my ipod diye bi program keşfettim. o geri alıyör silinenleri şu an. ama çok feci anlar yaşattın bana itunes. ayheyçyu!

NOT: resmi gogıla i hate itunes yazarak buldum, o derece.

Ekim 25, 2009

mojo pin.

bi daha uzun süre giremiyceğmi sanmıştım ama kaderin cilvesi yine birleştirdi beni biloga ilen. bu saatte burda olmamın asıl amacı, (aslında burda olmamam gerekirken) sami hocanın hastalığımı mazur görerek bir hafta ertelemeyi kabul ettiği iğrenç sılayt ödevini hazırlamaktır. ancak amacın dışına sapmış olarak, biloğa bakar iken buldum kendimi.
yoğ, bulmadım, gayet kendi isteğimle açtım ve girdim.
ve tesadüfe bakarmısınız ki konum ağız ve diş sağlığı. yirmiyüçün her yerde sedanağyı buluşu gibi bişey bu. diş şeysi de beni bırakmıyor. en küçükçük bi siyahlık gördüğümde dolgu olmuycağnı bile bile herkese gösterip: 'baksana yea, of kocaman oldu, of yine dolgu, hım ok.' felan derken kendimi rahatlatmaya çalışıyorumdur aslında. herkesin 'yok lan daha küçük bu, bişiğ çıkmaz bundan.' demesini isteyişimdir bende bu mekanizmayı yaratan. aman olmasın, korkularımın büyümesini istemem diğmi. belki de içten çürüyodur lan, onu hiç kimse göremiyo ya.

beste maydanozlarını yememiz için mesaj atmış her birimize. aynı mesajı hem de. dearesta üç defa atmış misal. sakinleşmesi için tamam beste diyerek durdurdum onu ve içimde beste varken o maydanozları yemek için daha büyük bir istek varken biyanda gitti bitti tüm istek o mesaj ile. hiçbirimiz yemedik maydonozu. şimdi canım çekti bak. çıkartıp yiyim bari.


kokonatlı tütsü çok güzel kokuyor bence. bi ara yatakhanemizin kapısı açık kalmış ve tüm yatakhane binasını sarmış o koku. herkes o kokunun kimden ve nerden geldiğini anlamaya çalışırken ve ben bizim odadan derken gururlandım sanki biyan. garip bi saçmalıkta ama böyle. çok açıkça anlattım.

ne zamandır günün thing yapamıyoruz. üzülüyorum. du bugün yapam bari.
günün olayı: sedanağ tungamın doğum yıldönümü. ehe. hep berağber mutlu tunga yılları diliyoruz kendilerine.
günün şarkısı: still loving you.( modası geçti onun diyosunuz belki bence ama bazıları demiyor öyle.)
günün filimi: izliycek gibi olduktan sonra izleyememiş olmamızın şerefine: 21 grams. but not 21. ühü.
günün şeyi: hiç işte.
günün sözü: en çok seviyorum bu sözü. burda da olucak o yüzden.

all i want is
a piece of lovely smile like the morning,
some romantic stories of us,
and everlasting happiness for you and me.

tatlı değil mi sence de.

dont you wanna go.

devam ediyim mi. istiyomusun. öp öp öp öp. hı.

neyse işte yea, geliyoruz okula. arada güvenlik bişey der mi, yasemin hoca gelip terminatörlüğe başlamış mıdır diye düşünerek korku tomurcuklarını salıveriyorum içime. hemen geçiyo ama emin ol. (yasemin hoca bloggera bakıyomusun arada sen.) şey, giriyoruz yatakhanemize o milyonlarca dik merdiveni sürünerek çıktıktan sonra (mümkünse sencer sıtayl ilen.). vuruyoruz kendimizi yatakımıza. çok hoş oluyor. seviyore.

etüte dek amaçsızca bekledikten sonra, etüte gidiyoruz. gidiyoruz. kalıyoruz orda. ders çalışma amacı güdüyoruz ve de bir de hep de. hele. duş günü olduğu gün, ben birim, ikiyim, üçüm diye sekiz kişiyi alabilecek kapasiteye sahip olan banyomuz için sıraya giriyoruz. yarış haline getirdik ki daha bi eğlenceli oluyo. hem de yepyeni duş başlıklarımız var artık. çok güzel onlar.

etüt bitiminde yoğun ders çalışma programının(!) verdiği yorgunluk ile büyük bir sessizliğe bürünmüş bir halde banyo karşısı odamıza gidiyoruz. bilindiği üzere küçük muhabbetler dönüyor insanlar arasında. konuşmalar, günün yorumları felan. yatış saati gelmeye yaklaştığında hazırlanırdık önceki senelerde ki artık onu da yapmıyoruz. hoca geliyo, ışıkları kapatıyo, ve çekip gidiyoğ. biz de bekliyoruz. ve herkes uyurken ben de telefon elinde mesaj bekleyenlerden grubuna katılmış olduğumdan, acı çekiyorumn. uyuyorum birki dekka, titreşimle uyanıp cevap yazıyorum ama çoğu zaman neyden bahsettiğmi bile unutmuş oluyorum. çirkin o yüzden.

ve sonra bu anlatılanlar başa sarıyor ve biz yine aynı günü yaşıyoruz. bu kadar çok dejavu oluşumun sebebidir hem de kanımca.

işte bu.

kırmızı balonun yatağna oturan yavşak kediyi hatırladım biyan he. kafasına vurduk, kalkmadı, sevcez sandı galiba. sonra acıtarak vurduk biraz, kalktı. yavaşça uzaklaştı. sonra da gitti. şu an o pikenin üstünde oturuyoruz: kırmızı balon, ben tuğbanağ ve dearest. kedinin tüylerinin üstünde rahatız. bu da meryemin bilgisayarı hatta. çok sevdim. bana vermesini istiyorum kendisinden burdan.

bi zaman önce annem kediotu diye bişey almıştı. kedilerin o otu koyduğun yeri ev olarak bellediğini iddia ediyodu. ne kadar doğruydu bilemem. kedisi olan varsa denesin, gerekli bilgiyi bana iletsin. tamam mı. ama çok pis kokuyo. onu da söyleyeyim. beğenmezsiniz bence. ben beğenmedim çünkü. bu durumda zevkler ve renkler tartışılmaz diyemem o ot için. al ve gör.

şş, yabancı söyle bana sen kimsin, benim evde neişin var öylemisin böylemisin, annem babama kocam dedim, sokakta görsem tanımazdım, denize düşen yılana sarılır ama hiç şımarma adamım deyilsin.

dındındın dıd dıd dı dım.


şş, kadınım piskopatmısın nesin, iyki bi oda istedim herkese kocam bu dedin, yalanları sen söyledin aleme rezil olan benim, bu şehrin delikanlısıyım ben siyah kuşak kareteciyim.

deyip bitirebilir miyim sence.
hiç ayrılmak istemiyorum şu an senden blog. saçmalayam var. hele. ama gitmeliyim.

güzel duş başlıkları beni bekler. hoçakala.
bu arada, hepi börtdey sedanağm şimdiden. en kocaman öptüm de.

xoxo, gasip görl.

Ekim 22, 2009

fade out again.

bugün sizlere tubanağ ilen günlerimizin nasıl geçtiğini anlatacağım. başla.

sabah bok gibi uyanıyoruz. ben kalktığımda genel olarak ilk tubağnayı görüyorum. hatta onun kalkmış olduğunu görüp öyle kalkıyorum. ben prensip olarak tuvalete gidip sonra giyinmeyi tercih ederken tubağnağ önce giyiniyör. ben geldiğimde tuvalette sıra olup olmadığını söylüyorum ona göre gidiyor hanfendi, bekleyemez hiç.

okul başlıyor. ben genelde ders dinlerken tubağnağ yanımda mesajlaşıyör bütün gün(evet evet evet sen de onlardansın artık ehelemehele). mesajlaşmadığında da kitap okuyör.

yazasım bi anda kaçtı. tubağnağ devam etsin veriyorum.

önceliklen ben mesajlaşmıyorum tamam mı. meraklaşıyoruz karşılıklı. hem ben istemediğmi de söyledim ona. evet, neyse.

biz öyle insanlarız ki, duramıyoruz sınıfta, her teneffüsü bolca, güzelçe değerlendiriyoruz. zaten thereissomemuchyiyişmeinit olduğundan muçmuç seslerine de maruz kalmak istemediğimizden çıkıyoruz, bi 'hoh' yapıyoruz. mis gibi temiz hava alıyoruz. güzel oluyör.

evet öğle teneffüsü geliyör ve beşinci dersin son dekkalarına doğru bir sitres olup hocanın son sözlerini söyleşine izin vererek koşudaki yerimizi almaya başlıyoruz. zil çalıyor. tek amacım hepsini geçmek. yemek sırasında enbirinci olabilmek. ama en çok hilali geçmek istiyorum ben. çoğu zaman da gerçekleştiriyorum doğrusu. mutluyum. ama yemek kötü olunca da üzgün oluyorum. teneffüs hoş geçiyor, tabi arda bizi yakalayıp takılmazsa. o yüzden olabildiğine saklanıyoruz okulun gizli köşelerinde. evet. tavaf felan arada bi de. en büyük eğlencem benim.

sonra sınıfa girip kalan üç dersin geçmesini usulca bekliyoruz. her sınıf kendinin makara olduğunu sanıyomuş ya, ben sanmıyorum. sınıfımız makara deyil hiç. ama seviyorum onu. he ya.

çıkış da bilindiği gibi, çarşamba izni varsa güzel hoş yerlere gidilir. misal uzak yerler. mümkün olabildiğince. ama ve lakin izin olmayan o lanet günlerde en uğrak adresimiz rami keş. her türlü ihtiyacımızı karşılayabilecek olan bir kapasiteye sahip olan bu marketi seviyorum gönülden. zaten o kasiyer kadın da değişmiş. iyi olmuş he.

okula dönüyoruz kolumuzda rami keş poşetleri, ağzımızda atıştırmalık peki, brövni tarzı yiyecekler ile. sonrasını sonra anlatçam.

bay.

Ekim 20, 2009

Ooh la mimna.

1- En sevdiğiniz 3 çiçek ismi :

Devetabanı, aslanağzı, aşk merdiveni.

2- Gerçekleşmesini istediğiniz 3 hayaliniz :

Ergenlikten çıkmak, tunga tunga şarkımızın singılını çıkarmak, yatakhaneye ayna almak.

3- En sevdiğiniz ve sevmediğiniz 3 huyunuz(şey diyelim biz ona) :

Sevdiklerimiz: sedağnanın bir numara dansı, tubağnanın şişko nuri taklidi, ve tunga tunga şarkımız.

Sevmediklerimiz: temeağ!, thereissomuchyiyişmeinit, tubağnanın her gece tam uykuya dalacakken hayalimde canlanan meme kanseri çığırtıları(sonuncusu sadece sedağnanın), tubağnanınki de sedağnanın geyirik öpücüğüymüş.

4- Gıcık olduğunuz 3 hareket :

-Bunu bi üstteki soruda yapmadık mı lan?
-Yaptık bence.

5- Bu benim bugüne kadar olan en kara günümdü. Dünya başıma yıkıldı ve bir daha ayağa kalkamam diye düşündüğünüz olay :

Avrasya maratonu bizce. Maratona giden sedağna bacakları ağrıyınca üzüldü, ulaşım şartları sebebiylen gidemeyen tubağna ayrı üzüldü. Üzdün bizi maradone. (Halk koşusu deyil, avrasya maratonu.)

Bu mim de kırmızı balon ve michelle e gidebilir bi tek, çünkü takip ettiğimiz bilög yok, kim yapmış kim yapmamış biz bilmeyiz beyimize sormak lazım. Balonla mişel de kıçımızın dibinde yaşadığından yani, yoksa bi ayrıcalıkları falan yok.

Ekim 10, 2009

kısa film ne demek?

modern toplum. tüketim çılgınlığı. tramvay. alışkanlık. sömür. kapitalizm.
uçurtma. göç. savaş. zengin. fakir. kite runner.
düşün düşün düşün..

SOSYAL MESAJ!

Eylül 30, 2009

my propeller.

tuğbanağ ilen ilk beraber yazışımız bu. yazıyoruz. aslında ben yazıyorum. o bakıyo. ama maksat gönüller bir olsun.

dün çok komik bi gündü. ama nolduğnu söylemiycem. its special i think. e o zaman niye söylüyosun burda. öyle içimden geldim. hım ok.

eti cinin kenarlarını kemirmeyi seviyomuş tuğbana, onu dedi. 23 dedim ben. eğen. çikin.

bi kız daha var yanımızda. tanışmıyoruz. 4 kişilik süpersonik odada üç kişi kalan, yalnız fekat şanslı veled-i zina. moron. ahmedoca. küt. em ay rayt?

en saçmaladığımız "girdi" oldu heralde. olsun. bu arada yanımızdaki kızla tanışıyoruz. yalan söyledim. pek severiz both of us. ay saat sekiz.

tuğbanağ dedi ki yıkancakmış. dedim ki sıcak su yok. dedi kısmfet. yalan. sen neymişsin beağbi. ağğa. ağğa. ağğa. döşiyelim ağbi fıratpen ağbi.

öyle yani. bi de günün boklarını seçip gidelim biz.

günün şarkısı: aerosmith-dont wanna miss a thing
günün köşesi: kenan yarar-psikoz(halbuse hiç hazzzzzetmeyiz penguyenden, hıhı)
günün olayı: bok deliğinde telefon aramak.
günün çikkini: eğğen.
günün jamie'si: yok. lastfm is closed. so there is no jamie for us. skajkgahsjgka.

hi my stranger! bayz.

Eylül 26, 2009

good gone girl.



oha ben bu mika'yı çok sevdim lağn! we are golden la tanıştım ama grace kelly, relax take it easy, lollipop falan okkaddar hoş ki.

günün jamiesi grubu tatlısı her bi şeysi seçiyorum kendisini. yirim!

run this town.

şu an okulların açılmış olmasıyla yatakhaneye dönmüş olmamın gerçek olduğunu algıladım. nasıl mı? sesimin çıkmamasından tabi ki. iki günde 4-5 kişi olmamıza rağmen çenemi tutamamış o kadar çok konuşmuşum ki yine kıçımdan çıkıyor sesim. yazın bi kere bile kısılmamıştı halbuse. neyse iki gün boyunca konuşmayıp sesime kavuşmaya çalışıcam artık.

o diğil de nimet çubukçu sana öyle içten bir küfür edesim var ki. negzeldi lan cumalarımız.

kına kına kına. özlemiştim 4 aydır kokusunu. bu gece kavuşuyoruz.

tubanağ selam söylüyordu. aslında söylemiyordu. ama bence söylemek istemiştir.

saat de 13:31. sevdiğin kişi başkasını düşünüyo olurmuşmuş da muşmuş.

uzun süredir merak ettiğim bir şey var. yabancıların nasıl hapşırdığı. bugün seslisözlüğe hapşu yazarak sonuca ulaştım. Atishoo! ya da A-choo! deyuymuş. imitates the sound of a sneeze diyör. u beybi dedim.

hapşırık demişken yeni bi hapşu şekli benimsemeliyim. çıı şekli pek hoş değil malumunuz. atishoo yu deniycem en kısa zamanda.

Eylül 22, 2009

back in the day.

evet, veda vakti gibi bişey bu. okul açılıyor, yatakhane başlıyor. blogtan ve hatta blogun yanında feysbuk, emesen gibi bir takım iletişim araçlarından uzaklaşacağımız anlamına geliyor tabiy bu da. buda. little buda. onu geç de, odalarımızın ayrılmasında oluşacak tartışmayı şimdiden hayal edememekle birlikte korkmaktayım.

hüzünlendim bi de, bavulumu toplarken felan. zor geldi.

bir bayram daha geçti. heğ. şeker ve çikolatanın bolluğu ile gelen ve gönderilen mesajların fazlalığı dışında bunu bana hatırlatan bişey olmadı doğrusu. ha, yeni bayramlıklarıyla bayram süresince bedava olmuş olan otobüsleri değerlendiren çocuklar ve aileleri dışında ayrıca.

günün şey.
günün şarkısı: ashes everywhere.
günün filmi:forgetting sarah marshall. (izlemedim bir de halbüki.)
günün eşyası: tekerlekli bavul. (pek kullanışlı.)

Eylül 17, 2009

surfing with the alien.

tabanlarım çöktü resmen. yoruldum öylesine ki.

şöyle, çarşıda pazarda görüyorum, sinir oluyorum. ne ki o. orda burda küçükçük çocuklara tuvaletlerini yaptırıyolar. adam yerine koymaksızın. yok, çocukları savunduğumdan deyil de, üzülür ama. utanır büyüyünce. bi de bi kıyafet denettircekler, soyuyolar hemen herkesin ortasında. yapmayın böyle.
sadece türkiyede deyil, bulgaristanda da karşılaştım bu olayla. (ilk ve son yurtdışı seyahatim.)(he, yurtdışı mı o.) annesi çişini yaptırıyıyodu çocuğa yolun ortasında.
bi de onlarda dondurma öyle kocaman ki, kaşıkla yiyosun he külahtan. çok albenili görünmesine rağmen berbat tadları hem de.

acımasız gerçeklerde nazlıya da bağlandım merte de. hediye falan veriyolarmış, hırs yaptım pis. dedim ben de iyi bir çetçi olabilirim belki. ve hatta konuşmanın sonuna ulaşmayı da başardım. ama sonra bir anda maskelerini çıkartıyolar onlar. başından beri başka biriyle konuştuğnu görüyosun güya. orda yıkılman gerekiyo işte.

güya mı göya mı.

günün thing.
günün kremi: arko nem, mango ve mandalinalı.
günün şarkısı: sıtarlayt.
günün kalemi: rotring.
günün kitabı: bir kadının ruhuna ağıt.
günün filimi: e volk tu rimemba.
günün boku: açılamayan bıloggır.
artı ek.günün insanı: yeni last fm resmini pek de sevdim de.beck.

Eylül 16, 2009

sofa song.

dün dream de britney spears: for the record belgeselseli vardı. kısa bi süre baktım. şu an britney bitch e karşı inanılmaz bir sempati duyuyorum. öyle böyle değil. yazık lan. çok zorluklar çekmiş. safsadgysdjıagy.

acunun yeni yarışması varmış ya. ordan aklıma geldi. survivor olsa ya lan. yunanistan-türkiye. negzeldi ama. milliyetçi milliyetçi izliyoduk. nadya vardı. arka sokakalrdaki çakma memoli vardı. falan.

günün şarkısı: kings of convenience-winning a battle, losing the war.
günün boku: tabi ki de TTNET.
günün kısa film fikiri: söylemem ki burda. ehemehe.
günün olayı: saçlarımı kestirmem tabikide.
günün filmi: låt den rätte komma in. ben bu sweden ı hakkatten seviyorum lan. gerilim olmasına rağmen izledim. gerim gerim. çocuk gaffur gibi gazeteden cinayet haberlerini kesiyodu. manyak. ama yirim.
günün jamiesi: üstteki filmin oscarı. yani şu.

waking up in the dormitory.

Florasanların açılırken çıkardığı dayanılmaz ses.
Duyduğun bu ilk sesin ardından bazen belletmenlerin tüm şirinlikleriyle "Günaydın kızlaaar." diyişleri.
Bazen de Meryemle beraber erken uyananların rüya muhabbetleri.
Tam anlamıyla kıçının dibindeki okul için ders saatinden bir saat önce kalkma rutini bu.
Çırpınarak yataktan kalkıp terlik aramak.
Sabun, tuvalet kağıdı, lens, solusyon, havlu, yüz yıkama jeli, saç bandı.
Tuvalet sırası.
Odaya dönmek, uyanmayanları uyandırıp giyinmek.
Bi türlü ezberleyemediğin ders programını öğrenme çabası.-tubananağ-
Asla geceden hazırlanmayan çantayı hazırlamak.
"Kızlaar kilitliyorum!"
Panik.
Tamaşanın gazabından korumak istediklerini yorganın altına tıkıştırmak.
"Hocam bi dakka"
Koşarak merdivenlerden inmek.
Senden geride kalanlar için hocayı oyalamak.
Sakin sakin yemekhaneye inmek.
"Kutu mu? Kantine gelen var mı?"
"Aha salam var lağn."
"Domatees."
"Iy sucuklu yumurta mı yağ çekmiş sünger mi bu?"
"Aha salı bugün, poğçaça."
Diş macunu aramak.
Sıra.
Dişlerini fırçalarken saçlarına hiç bakmadığını fark etmek.
Niveya sitik.
Günaydın dendiğini duyunca çantanı alıp 454164 kişinin bekleştiği bahçeye çıkmak.

Sabahlarımızın böyle geçmesine sadece 6 gün kaldığına inanamıyor, ciddi anlamda hüzünleniyorum.

Eylül 15, 2009

je ne regrette rien.

sayısal lotoda hep aynı sayıları oynamaya karar verdim. bi gün gelicek tutucak hepsi.
bence.
asıl üzülürüm de sırf anamın dışarı çıkmaya üşenmesi, sayıları oynamaması üzerine oynamayı planlamış olduğu sayıların altısının da tutup trilyoner olma şansını da kaçırdığmıza üzülürüm.
oynamak. sayı. evet.
yürürken, terlikten fırlayıp yere değecekmiş edasıyla bükülen ayak parmaklarına ne demelidir. bişey denemez halbüki. çorapla sandalet giymekten de kötüdür ama kanımca.

geçen gün, izledim sonunda "rain man"i. başlarda çıldırmadım deyil adamın hareketlerinden ama sonunda heyheylerim geldi. duygulandım kendi çapımda. my main man. vegas'a gittiklerinde ise 21'i hatırladım ve judejude'u. jim sturgess i mean.

he bide. buda. şey. seda, why dont you write to the music you hear inside your head. huh?
günün şeyimsi.
günün ismi: adam
günün sporu: atletizm.
günün insanı ise: jim sturgess ola.


Eylül 13, 2009

hell yes.

gael garcia ve diego luna oynuyor diye çok tatlı bi film olucağını sanmıştım ama kısmen yanılmışım sanırım. y tu mama tambien'den bahsetmekteyim. filmin yüzde seksenini, "oha ne biçim bi filim lan bu?" diyerek izledim ve tamamlamış olmama da şaşırıyorum doğrusu. aslına bakılırsa geri kalan yüzde yirmi kısmı kötüydü diyemem. "vicky cristina barcelona" yı andırdı bana böyle küçük ayrıntılar ve yaşanılan ilişkiler açısından da bilmiyorum. büyük farklar var aralarında. şaşırdığım bir diğer nokta ise, imdb de aldığı puan. anlamıyorum, film güzeldi de ben mi uygunsuz sahnelerin fazlalığına takılıp şey ettim, yoksa dublajlı izlediğimden mi böylesine fena geldi.
belkiler de.


peki ya ferzan özpeteği her defasında kadın sanıyor oluşum. içimde onun kadın olduğuna kendini inandırmış bişey var sanki. geçen gün görsellerde arattım da, tekrar şaşırdım bi.
ama cereni geçemem ki ben. 8.sınıfın sonuna kadar mevlanayı kadın sanmak.
yok, fazla bu.

günün bişeyleri:
günün şarkısı: forget hö. (jeff buckley)
günün eşyası: pil şarj aleti.
günün kitabı: gösteri peygamberi.

Eylül 12, 2009

fool in the rain.

küçükken inanılmaz bir peçete koleksiyonum vardı. öyleki, hala bile göremiyorum öyle çeşitli peçeteleri. komşuya falan gidince alırdım bir tane koleksiyonum için. kullanmayı bırak ellettirmeye bile kıyamıyordum.
sonra kayboldu hepsi tabi.

şimdilerde de pantolonlarımın cepleri beyaz peçete parçacıklarıyla kaplıdır. cebe atıldıktan sonra orda olduğu bile unutulduğu ve annemin artık yapmayı bıraktığı çamaşır yıkama öncesi cep konrolünü geçtiği için bu acıya katlanmaktayım. nağpalım.

rain down.

pazartesi günü taksimde burcudan ayrıldıktan sonra akfilime para yükletip otobüse yürüdüğüm 2 buçuk dakikada ilk kez buluştuk yağmurla. bu sene pek tabi. o zaman çokoş gelmişti. millet koşuşurken ben ehiehi diye yürümüştüm falan.

ama şimdi sinirleniyorum sana yağmur. tamam iyisin hoşsun da abartma olayı. hadi.

bi de annemle isveç köfte tarifi aramamıza güldüm.

Eylül 11, 2009

paper dreams, honey.

sadece iki tanesi kullanılmış 32 li papya tuvalet kağıdını görmeyip, başka tuvalet kağıdı paketini açtığı için ablama kızdı annem. ben de göremediydim halbuki.

dün bir takım şeyler yaptım omegle'de. hep merak ediyodum kızlara kendimi erkek gibi tanıtsam nasıl davranıcaklarını. ve sonunda kurbanım bir türk kızı oldu. fotoğrafımı isteyince ise swedish jamienin fotosunu verdim. çok da inanmıştı. ben de güzelim ama dedi. msn adresini verince artık iki saatlik konuşmanın üzerine (evet, tüm vaktimi böyle harcadım.) kız olduğum gerçeğini açıklayınca yıkıldı sanırım.

melekler korusuna bak hele hele. yazık oldu esin kızım sana.

"i did find out something very important about myself.. im awesome."
hey barney.

Eylül 10, 2009

pi.

"when i was a little kid, my mother told me not to stare into the sun. so when i was six, i did."

darren aronofsky. sen biliyorsun nasıl etkileniltileceğini insanların. hele bir de clint mansell var iken o filimde.. requiem for a dream'i unuttum sanma. hele de cerıt letoyu. yok ama, sonsuz film çekmelisin sen bence.

i will make you see.

tiğtiğnete çok yüksek sesle küfrettim.

günün şarkısı: mad world olsun kız. özledim.
günün filmi: e donnie darko olsun o da.
günün boku: ttnet.

oğf oof.

milk.


bak bu filmi nebçim de unutmuşum ben. negzeldi halbuse. joy division ın ünlü oluşusu, ianım ölünce new order a geçiş. bi de birtakım başka gruplar. joy dan gayrisiyle pek ilgilenmemiştim tabi. güzeldir ama yirim.


Chacun son cinéma ou Ce petit coup au coeur quand la lumière s'éteint et que le film commence

diye film ismi var. çogilginç diy mi. fransızların kafasına vurayım.

vanilla sky.

hey. sami. hatırladım seni. kanlı, damar damar fırlayan ve sürekli ağlayacakmış izlenimi veren yaşlı gözlerin ile. rüzgarda dans eden bir tutam saç parçan ile. proje dersine yaptığımız hücre modelimizi hatırladım sonra. içindeki kahve taneciklerinin dağılışını da.

simit yesene seda. ben de sakız alayım. ekonomi canlanır mı görelim.

Eylül 08, 2009

saykogörl.

bıraya bişey yazayım. tubanam için. yazdım. ehe.

günün şarkısı: jay jay johanson-automatic lover
günün olayı: özel oda ahahh
günün filmi: once. u ye irish people.
bi de günün jamiesi: ben bunu yerim lan.

Eylül 07, 2009

high and dry.

keşfedilecek özel yeteneğe dair:
bazen öylesine koku alıyor ki burnum, kendimi 'perfume' den jean baptiste grenouille falan sanıyorum. belki de parfümcü dükkanı açarım ilerde.
yok, yok.

Eylül 05, 2009

haydi heidi.

biri bana şu şeyin gerçek olmadığını söyleyebilir mi? bunu duymaya ihtiyacım var.
ben bond. james bond.
im bond. james bond.
je suis bond. james bond. thats all i can do.
o zaman haydi kaç dilde bilmemneyi söyleyebildiğimizi söyleyelim. bunun örnekleri var, evet. ama onlar 'seni seviyorum.' ve 'teşekkür ederim.' i tercih ediyorlar genelde.
günün bir şeyleri:
günün şarkısı:army of me.(biyörk.)
günün filimi: dirty dancing: havana nayts.
günün oyuncusu: audrey tautou. (coco chanel olucak gibi.)
günün jamiesi: çirkin olsa da.

recording tape spool.

çocuklar dışında izleyenlerin zeka yaşını sorgulamasına neden olacak şu çizgi filmi izlemiş bulunmaktayım yine. dora the explorer. lanet ola.
hey hadi gelin, maymuncuğu dinleyelim!
misal talihsiz serüvenler dizisinde de aynı sorunu yaşayabilirim. her üç kelimeden birinin anlamını açıklayan bu sinir bozucu kitabın tüm serisini okumadım desem yalan söylemiş olurum ama yine de tabi.

güneşin tesiriyle sararan kol tüylerim çok başına buyruk. taranası gibi. (oha.)
peki ama kim garantisini verebilir ki siyah kolumda duran sarı tüylerin ona çingene edası vermediğini.

Eylül 04, 2009

the kid.

hayatta her zaman etkilendiğim bir buluş varsa o da ellerimizdeki parmak çıkıntılarıyla-hıhı öyle- ayların kaç çektiğini bulma hedesidir. çok çılgın bence.

şey ne diycem ben kim gelmiş diye kapı değilinden bakmaya çok korkuyorum. neden mi? hemen çocukluğuma inelim o halde. kurtlar vadisi izlediğim yıllarda(özgü namal vardı tabi) bi gün polat ve çetesi bi evi bascaktı. zili çalmıştı, içerdeki kurban da delikten bakma gafletinde bulununca polat direk silahını deliğe dayayıp uçurmuştu adamı. böyle gözü akmıştı falan. işte onu izlediğimden beridir ben deliklerden bakamaz oldum. çufçuf.

ayrıca tubanağ ilen en sevdiğimiz şeyin msnde birbirimize dosya gönderirken hızlansın diye çılgınlar gibi titreşim atmak olduğunu biliyor muydunuz? bence hayır. bayz.

ponza.



en büyük hayalim ilerde çekeceğim "PONZA" adlı uzun metraj filmimde yaşlanmış brad pitti ölü topuk derilerini temizlerken çekmektir. eved.

Eylül 03, 2009

sanalize.

bidılsın if i fell şarkısında:
and i found that love was more
than just holding hands
bölümündeki than'in, then olmadığını öğrendiğimde ise dünyam aydınlandı resmen.

mimikaze.



vicky cristina barcelona üzerine bir takım:
bu kadar güzel kadının arasında kalmak javier gibi bi adama kısmet olunca, aralarında yapılacak seçimin zorlaşması normal değil midir ki sanki. ama o seçim yapmıyor zaten diğmi, doğru. üçlü beşli hiç farketmez. yok hor görmedim gerçi ama, penelope ve scarlettin ilk sevişmesinden sonra javierın katılımıyla canlanan ortamı komik buldum doğrusu. ama olsun, değer tüm bunlara. i love you woody. and yor muviyis olso.

what's eating gilbert grape.

nargilenin de tadına baktım dün. ama sadece bir fırt. ahah. hoş bi şey.
bir de günün listesi:
günün mekanı: rıhtım. (hoş bir cafe.)
günün yemeği: analı kızlı çorba.
günün farmville hediyesi: passion fruit tree.
günün şarkısı: she moves in her own way. (kooks!)
günün insanı: nolur hareket et!

Eylül 02, 2009

eti cici bebe.

lan. bakıyorum da şu ünlü yönetmen, oyuncu, şarkıcı, ressam, dansçı, yazar falan gibi sanatla uğraşanlara, veyahut bilim adamları da olur. hepsi keşfedilmişler küçücük yaşlarında. merak ediyorum da bizim keşfedilme yaşımız mı gelmedi henüz, yoksa keşfedilecek niteliklerimiz mi yok.
ama olsun nolur.
yazı tipimi kaybettim, neyle yazıyoruz lan biz.

fuck you.

ahah günün şarkısı+klibi olarak lily allen dan fuck you gelsin. her izleyişimde etkileniyorum lan.

porcelain.

oha harry potter ateş kadehinde şarkı söyleyen grubun içinde jarvis cocker varmış lağn. hemen izleyeyim.

edit: anam nası çılgın atmış yavrum hogwartsda mama mağ mama mağ deyu. ah.

Ağustos 31, 2009

adın neydi.

If everywhere is somewhere, would that make anywhere everywhere?
Sence yapar mı?
Bence olabilir.

not for sale.

seni seviyorum yastığımın soğuk yüzü. nasıl bir şeysin ki sen böyle anlamıyorum. yumuşaksın hep. ne zaman kılıfını değiştirsem hiç alınmaca küsmece yapmadın hem.
ama bazen sıcak oluyosun ya.
hayır olma.

you will see.

saç. kestirmeli mi, kestirmemeli mi. o kadar uzun zaman uzatmışım ama kolay değil ayrılmak ama. of bok.
günün gezisi: karfır.
günün şarkısı: get tugedır. (madonna ya.)
günün dizisi: acemi cadı. (kanal d tekrarları var artık.)
günün ismi: deniz. (özgür.)
günün korkusu: saç.

rain down.

heh unuttum bak günün şusu busunu. hemen yapayım.

günün şarkısı: tüm kings of convenience şarkıları.
günün filmi: stranger than paradise.
günün kelimesi: bohem.
günün bokişi: fiyat listesi.

cayman islands.

sabah 10 da kalktım bugün. mtv de top 10 at 10'de radiohead varmış şansıma. sabah sabah 10 radiohead şarkısıyla uyandım resmen. kafam iyi gibi o yüzden.

o diğil de ne anlatçam ben. geçende yürürken düşünüyodum, daha önce hiç bi yakınım ölmedi geyiği vardır ya. benim de öyleydi. dedim bunu biloğa yazayım ben.

bunu dediğimin ertesi günü dedemin ölüm haberi geldi. daha önce başıma gelmemiş olmasına sevindim. kötü bişeymiş.

yalnız artık korkuyorum. şu domuz gribi olayından bi gün önce sultanahmetin kapısının önünde ingilizce hadisler vardı onları okuyodum. insanın sahipken kıymetini bilmediği iki şey sağlık ve boş zaman gibi bişey vardı. o zaman sağlık ne kadar önemli lan demiştim kendi kendime ve ertesi gün domuz gribi olduğumu sandık. falan. garip şeyler. neyse düşünmeyeyeyeyeyeyim.

Ağustos 29, 2009

kroket-kırocat.

radiohead in street spirit(fade out) isimli güzide eserinin klibi dünyanın en güzel klibi. izlemeye de dinlemeye de doyamıyorum lan.

tombul kuş.

gençlik filmi idi o. heath ledger'ın muhteşem saçlarıyla bir filimdi.

başlayalım.
günün şarkısı: musik non stop. (blog bekler.)
günün ismi: jude! (jamie de olabilirdi doğrusu ama. seda sana bırakıyorum bu şanlı görevi.)
günün web sitesi: yutup. (dns adına.)
günün dizisi: how i met your mother! (lan o günün değil yılın dizisi bile olur.)
günün filimi: 10 things i hate about you. (heath ve saçları hatırına.)
günün güzeli: penelope cruz. (eveeet!)

signed..sincerely me..

eveet. yepisyeni kararımız günün şusunu busunu yapmak. hadi uygulayanzi. -he bi de bunu bitakım güzel isveç insanlarından çaldığımızı itiraf etmekte yarar görüyorum-

günün şarkısı: Kent-Musik non stop(e ilk gün bu olmalıydı tabi yea)
günün ismi: Su(su gibisin içmek istiyorum)
günün favourite web sitesi: İsmek(ehe)
günün dizisi:Zoey 101(i love nick)
günün jamiesi:

daşkı devnu.

şu dizinin yeni bölümünün fragmanını izleyince çok yüksek sesle hasiktir dedim.

pelin'in bir stili var.

maykıl ceksının doğum günüymüş müş bugün. bir takım haberler ölmek yerine öldürüldüğünü savunsa da ceksının hala ölmediğini düşünenler bile varmış. hatta onu bırak elvis in ölmediğini varsayan topluluk bile bulunuyormuş. sanırsak.

uykusuzum benim biricik sevgilim.

lan lan lan. öyle heycanlıyım ki o kadar olur. o kadar olur ki uzun zamandır ilk kez sayfalarını heycanla çevirdiğim bi uykusuz okudum dün. of negzeldi yea. hepsini okudum bitirdim yine uzun zaman sonra ilk kez.

ilk ersini okuduktan sonra bakınıyodum neler var deyu, sayfayı bi çevirdim o da ne?!?! ALpay Erdemcim ve "Ben" en eski penguyendeki haliylen karşımda duruyör ööylecene(gerçi arkaplan pembe değildi). ağzı kulaklarına varmak diye bişey oldu. sonra hemen ilk sayfada ikinci yıl notuna baktım yok, onla ilgili bişey yok. neyse devam ettim karıştırmaya anam gelsin esin özbekler. şimdi soruyorum noluyoruz lan? keşke temelli gelmiş olsa alpayım be. neyse şimdi araştırayım.

o diğil de o gelmişse bi de cem dinlenmiş istesem abartmış olur muyum ki? :P

editto: evveeet! geçmiş geçmiş. alpay erdem cici'den uykusuza geçmiş. yalnız geri kalmışım biraz ya cici diye bi derginin varlığından haberdar değildim. neyse penguen artık iycene sucks! ehe.

Ağustos 25, 2009

the long island sound.

yine gezdim anamla beraber. yine gördüm eczane poşetlerinden örgü şişleri ve ev terliği fırlayan teyzeleri. yine terledim ben, yine sıkıldım. bu kadar.

Ağustos 23, 2009

hamidiye su içmeyin beni deli etmeyin.

domuz gribi lağn. böyle şeyleri ciddiye almayıp "ohoo her sene bi bok çıkarıyolar valla" diyerekten tiğye alan ben kendimin ağzını kırayım. hayır zehirlenince de aynı belirtiler oluyo belki ama insan bi düşünüyo neden "genç yaşında öldü kızcağz" ben olmıyım diye. hem alamancı kuzenlerim getirmiş olabilirdi gağyet virüsünü. en çok iletişimde bulunan olarak ayvayı ilk yiyen de ben olabilirdim. neyse şimdi iyiyim çogşükür.

ama ödüm bokuma karışmadı değil. hayır değil. adı bile kötü ya. allam ölceksem de kendi bokunda yaşayan bi hayvanın gribinden ölmeyeyim yareppimdinimizamin dedim resmen. kuşlar güzel hayvanlar bak o olabilirdi misal. hava keseleri falan.

he bi de başlık hususunda ciddiyim. içerken musluk suyu bu hocu dediydim zaten de soğuk olunca içiriyo yine kendini. kanmayın siz. hem duydum ki çöpten boş şişeleri toplayıp kendi yöntemleriyle kapatıyolarmış ağzını satıyolarmış sonra biz bilinçsiz tüketiciye. aman diyeyim. otobüs duraklarındaki bıcırıklara acır alırdım da artık buna bir son demek gerenkmiş. hayır sonra domuz gribi falan.

Ağustos 21, 2009

elle n'a pas les cheveux longs.

kustum lan. az önce. karnım kasıla kasıla. kusmuğumun kokusunu içime çektikçe tekrar kustum. oldukça çirkin anlardı.

previously on lost.

benler var ya hani bacakta, kolda. acaba sayıldıkça arttıkları doğru mu ki.
evet, sawyer gelsene bize de 'freckles' de o halde, biz benlerimizi sayarken. düşük omzuna rağmen. gel sen.

Ağustos 19, 2009

kocaman bir sakız var, toy box.

lan neyden korkuyorum biliyo musun. şimdi hani çöp atarken çöp kutusundan atlayan, sıçrayan vs. kediler var ya. düşündüm de mesela gün gelir de, kedi çöp kutusunun içindeyken birisi gelir de kapağı kapatırsa, kedi günlerce poşetleri yırtarak zaman harcarken ben gelsem, kapağı kaldırsam çöp atmak için.
ilginç ölümlerden biri olur muydu acaba.
tamam, ölmem biliyorum.
ama komik olurdu lan.

Ağustos 18, 2009

army of me.

farmville ne de güzel bir oyunmuş. soybean almaktan sıkıldım ama. çileklerim kurumasın sakın!
inek de almalıyım yakın zamanda.bir günde oluyor sütü valla.

bellonalanmak lazım.

he mim. he simge. he mim.

Hangi şehirde yaşıyorsunuz?


tuğbanağ: tekirdağ ama istanbul ama tekirdağ.
sedanağ: ıstanbul ıstanbul.

Mesleğiniz?
öğrenciyiz ezelden.
Blog yazmaya başlama kararını nasıl aldınız?

ikimizin de yalnız oluşu, çareyi birbirimizde bulup saçmalıklarımızı herkesle paylaşma isteğimiz falan.
Ne kadar süredir blog yazıyorsunuz?

beraber olaraktan iki ay, sedanağ nın ayrı bir geçmişi var tabiğ.
Bloğunuzu hangi sıklıkla ziyaret edersiniz?
yaz için her gün diyelim her gün olsun.
PC açıldığında bloğunuzu açmak kaçıncı sıradaki iştir?


tuğbanağ
: iki ya da üç.
sedanağ: beş ya da altı.

Başka bir blog sayfasında görüp aldığınız bir şey ya da gittiğiniz bir yer oldu mu?

ı ıh.
Bloğunuzda hangi konularda yazmak sizi mutlu eder?

saçmalamak, saçmalamak, saçmalamak.
Bloglarda gördüğün diğer blog arkadaşlarını eklemekte seni cezbeden ne olur?
yok böyle bişi.
Blog aracılığıyla para kazanma fikrine nasıl bakıyorsunuz?

olsa da yesek.
Blog arkadaşlarınızla buluşma, bir araya gelme fikrine ne dersiniz?

yok arkadaşımız falan. sanal dostluklara sıcak bakmıyoruz pek.
Bu soruları kim(ler) cevaplasın?
isteyen cevaplasın, çekinmece gücenmece yok.

ayrıca her soruyu tek tek çoğul yapmak beni yormadı değil.



sana kek yaptım.

halı yıkadım ben bugün. hem de arap sabunu ilen. akan o pis sarımsı sıvının ise kir mi yoksa halının boyası mı olduğunu anlayamadım.
belki de arasında bişey.

anlatmak istediğim birtakım şeyler var evet.

alamancı kuzenlerime istanbulu gezdirme çabalarım misal.

-varan 1 / istiklal-ortaköy-üsküdar

ehele negzelmiş burası ehiehi diyerekten her buldukları pasaja, mağzaya girdiler ben de köpek gibi süründüm peşlerinde, sonra o gün sokak festivalinin olduğunu hatırladım, götürdüm pandomim konser falan izlettirdim lakin kısa film gösterimlerine yönetmen söyleşilerine götürttürtüremedim lan! içimde kaldı. neyse istiklalden ortaköye, ortaköyden de üsküdara geçtik, iki deniz görünce dipleri düştü tabi. ehe.

-varan 2 / büyük-kada

açmadı bunları pek. sakinlik huzur falan onlara göre değilmiş. onu anladım.

-varan 3 / bağdat caddesi-caddebostan sahilsi

iki top dondurmaya 10 yatele vermek çok zevkliydi gerçekten de.

yalnız bu misafir olayının en kötü yanı da sabah kalktığında tuvalet sırası beklemek be. beklerken tekrar uyuyorum orda burda. tüh kısmet.

hikmet.

en kısa zamanda bilöğü başka biryerlere taşımayı öğrencem kısmetse. hiç bi boku değiştiremiyoruz. ikimiz de basit birer yazar parçasıyız. yönetici yok piyasada ayarlarlan oynıycak. ben çokakıllı olduğumdan hep bunlar.

o diğil de şu mim olaysını tubanağ yilen birarararaaya gelmeden yapamayız. olmaz. bu bize yakışmaz. hayır kısa kağkül de yakışmaz ama her yaz en az bir kez "kısa kağkül" faciyası yaşar oldum ne hikmetse.

kablosuz kablonet.

2012=20+1+2=23

hasktir.

Ağustos 12, 2009

zeynep komseri duydun.

son zamanlarda etkilendiğim iki şey oldu.

derdeva.com un domeynindeki kelime oyunu. etkilendim evet.

bi de yaz MODAsı MADO sıloganı. millet düşünüyor tabi.

who could win a rabbit


ya daha şimdi masaüstü resim klasörümün içinde duran yavru aslanın atağa geçmeye çalışan havalı pozunu gördüm. ahah. çok komik bu. yeni traş olmuş gibi. kısacık saçı ve cesaretli yüreğiyle.

çılgınlar kampı.

çılgın dersaneye her zaman bi sempatim olmuştur. fragmanını bile izlemiş deyilim lakin adı çılgın ya. ondan olabilir. bence çılgın dersane güzeldir.

axess-axxes kazandırır.

he kendin kendinle mesajlaşmak demişim ya. o diğil de. kendin kendini arayıp meşgul çaldığını gördüğün ilk an var ya o an işte o an karnın ağırdığı bi an.

wake me up before you go-go.

lan.lan benim bazen gidip inadına 'çılgın dersane' yi falan sevesim geliyor. öyle olmasını istediğimden değil, sadece tüm sanat dünyasına, imdb de kaç puan aldığına, kaç kişinin ondan nefret ettiğine ve aşağıladığına bakmaksızın. rahatlamak istiyorum. toplum içi popülaritenin bizi kasıp kavurmasına, tıpkı bir merinos koyunu yapmasını da istemiyorum ben.

Fitoform.

birtakım hayalkırıklıklarım var sabah sabah.

-cebimdeki 1,55 yateleyi gördükten sonra uykusuz alırım lan benbunla ekiehi diyerek bakkala gidip uykusuza zam geldiğini görmem misal. gayet yıkıcıydı.

-amcama ikiyüzbini sonra versem olur mu ki yeağ diyip aldıktan sonra bugünün çarşamba olduğunu ve yarın yeni sayısının çıkıcağını fark etmem. yok olmuyo. yeni sayısı çıktığı anda eskisi eskiyo benim için. gündemi de okumuyorum aslında ama. nebleyim. öyleh.

-aşkığ memnunun sezon finaline gelmesi tutkuyla bağlı olduğum bi bok kalmaması en fenası.

-ayrıca bugün akşam alamancı kuzenlerimin gelicek olmasından bahsetmiyorum bile.

Ağustos 11, 2009

kört.


insan böyle tatlı olsun hep.

Ağustos 07, 2009

deme ya.

bazen kendin kendinle mesajlaşmak iyidir. ruhu gençleştirir.

Ağustos 05, 2009

from the top of the mountain.

ama hayır. aşkı memnu bi yere kadar da 'na nan na selena' ya ne demeli peki. sabah kahvaltılarımı hades süslüyor. hemen ardından giren kosla veniş reklamının diziyi böldüğü an içimin burkulduğu bile oluyor doğrusu. ama o boşluğu dolduracak bişeyler çıkıyor mutlaka ki.

hamile ve çocuk. içinden çıkıcak küçük canavar için bir metrekatre genişliğinde şişen karın. korkutucu. hem ülkemizin gelecek yüzyıldaki siyasal ve de sosyal özellikleri düşünülecek olursa (misal küresel ısınma) böyle bir dünyaya çocuk getirmek pek de mantıklı değil gibi.

Ağustos 04, 2009

hush hush.

hem de nasıl. özledim. gerçekten. hem de bitsin tatil. resmen bitmeyen tatil yapmışlar.
sıkıntıdan doktorlardan sonra aşk-ı memnu fanı oldum. aşk-ı memnuğ. tekrar bölümleriylen haftaiçi her gün sabahın köründe kanal değde. hatta sabahın körünün yayın akışını sayayım sizlere. sabah 9 da şovda doktorlar(ben finaline kadar izledim sonra başa döndürdüler terk ettim ben de tabiğ), atevede saklambaç saklambaç(muhteşem oyuncumuz sibel can için bakıyorum arada), starda kanal değde yabancı damat(aşk-ı memnuğyu beklerken bakmak zorunda kalıyorum, biraz da niko için olabilir ehe). tiğentide will and grace, less than perfect, 8 simple rules falan, cenebeceğede ekonomi. FALAN. reach out touch me. ulan hilary. allah belalarını vermesin.

hamile kadınlar çok korkunç lan. canlı kanlı şişik karınlı görmeyeli bayağ olmuş idi.

Ağustos 01, 2009

are you happy now sedanağ.öperim yanaklarından.

nazo nazo nazo nazo.nazo.kolbastımsı dansın reklamda kullanılırsa müziği de bu olucaktı pek tabi. ama bakıp gülmem mi yoksa bazen olduğu gibi bir takım televizyon insanının yaptığı komikliklerden nedeni bilinmezsizce utanıp kanal değiştirmem mi kestiremiyorum.

Temmuz 31, 2009

the cold swedish winter.

tubanağ. seni prötöstö ediyorum ve sen buraya bişeyler yazana kadar bişey yazmıyorum. eved.

Temmuz 25, 2009

minister.

kendim kendime inanamıyorum. denize giresim geldi. bünye alışmış olmalı.
danino aldım, dondurma çubuğu hediyeliydi. şu an donuyor. çok heycanlıyım.
klima güzel şeymiş.

Temmuz 16, 2009

dirty dress.

burası öksüz kalmış biraz. tubağnanın kuzenlerinin teşrif etmesi benim çanakkalede olmam falan gibi bitakım şeyler var. geri dönücez bi gün. mutlaka. bizden ayrılmayın. ehemehe.

Temmuz 12, 2009

peer pressure.

kendi kendine konuşmak neyse de kendi kendine ingilizce konuşmak daha çılgın. hatta ben genelde ünlü bi yönetmen olarak davet edildiğim bi tv programında ingilizce konuşuyorum. bazen jamielerle konuşuyorum falan. yalnız mıyız lan biz?

peer pressure.

Bazen konuşuyorum kendi kendime. Ama sonra delimiymişim sanki diye susturuyorum. Da bence bu teoriyi ortaya atanın ta kendisi deli. Aramızda kendi kendine konuşmayan var mı? Bence yok.

i can't explain myself.

you wanted to do. i wanted to do. so happy together.

Temmuz 11, 2009

hear you me my friends.


hey jarvis, benim olsana.

Temmuz 10, 2009

enemy.

saat 05:49 an itibariylen. ben ayaktayım. neden? eşşek bi sivrisinek yüzünden tabi ki. hayatımda ilk kez oluyo böyle bişey. normalde hiç de umursamaz, uyurdum. ama hani böyle gelir kafanın dibinde beynini skmeye çalışırca vızıldar, heh öyleydi bu da. gerçekten çogagresifim tam şu an. öyle böyle değil.

Temmuz 08, 2009

i remember you.

hayvanlar niye bu kadar iğrenç anlamıyorum ben. özellikle örümcek ve böcekgiller ile sürüngenler. sinsi sinsi ordan buraya amaçsızca koşuşturmaları, son derece rahatsız ediyo beni. karınca hadi neyse ama bi de kanatlısı var ya onun. atlı karınca. soğukkanlı atlı karınca gibi mübarek.

its in my mind.

kesinlikle bu güne başlayış ve alınan işaretlerin insana verdiği mutluluk tartışılmaz. ben de güne yogamı yapmadan başladığım zaman lanet ediyorum mesela. sağlıklıksız, pis, bomboş bi gün geçiriyorum. gerçi yogamı yapıncada aynı şeyleri yapıyorum ama farklı o.

in the shadows.

her gün gittiğin bi yerler varsa-okul, iş misal- ve yürüyerek gidiyosan trafik lambaları bir fal misali o gün gününün nasıl geçiceğini gösterir bence. şöyle ki;

-ışıklara yaklaşırken yeşil yanmışsa ve yetişmek için kasıp yetişebildiysen o günün o kadar güzel geçiçek ki nasıl geçtiğini anlamıycaksın bile.
-tam yola adımını atıcakken kırmızı yandıysa ve 61 saniye beklemek zorunda kaldıysan günün sıkıcı geçicek.
-kırmızı yanarken sen ışıklara ulaştığında yeşil yandıysa bir popstar gibi hissedecek, ışıkların bile senin kendini iyi hissetmen için uğraştığını düşüneceksin, biraz havalanıcaksın. o günün de çok güzel geçmesini bekliyceksin haliyle, lakin günün ortalamanın üstünde bile olsa sönük gelicek sana bi boka yaramıycak.

*her gün sabah 10 akşam 7 itibariyle 15 dakikalık bi yürüyüş yolum var eve. şu ana kadar hiç kırmızı yandığını görmediğim bi ışık var. daracık bi yol, tek yön falan ama nedense çok mutlu oluyorum. benden sonra yürüyenlere kırmızı yanınca falan garip bi haz duyuyorum. ya ben çok sıkılıyorum galiba.

girl, you gotta change your crazy ways.

ben hala 10:10 u 11:11 i falan görünce mutlu olan insanlardanım. bu bi türlü avutma mekanizması mı yoksa o kişiye zorla beni düşünmesi için gönderilen bi işaretin verdiği mutluluk mu. anlayamadım doğrusu.

Temmuz 07, 2009

pritt.

artık saçıma sakız yapıştığında büyük bir soğukkanlılıkla saçımın sakız içindeki kısmını kesip, sonra sakızdan da saçlı kısmı ayırdıktan sonra sakızı çiğnemeye devam edebiliyorum. nerde o anneağağğeağea diye çığırdığım günler. ehe. he bi de aynı cümlede 4 kere sakız kullanmışım, fark etmedim değil.

ceci.

fransızcamı geliştirebilceğim mükemmel bi site buldum. her şey çok güzel gidiyodu. bir ünite-6 ders- tamamlamış, ikinci ünitenin ikinci dersindeydim. ta ki "bu bir lamba değil, bu bir masa." cümlesini fransızcaya çevirmeye çalıştığımı fark edene kadar. manyak mıyım lan ben? sanki elin frankofonuyla bi evde oturcam, sanki o masanın lamba olduğunu iddia edicek, sanki ben de o bir masa diyerekten göt edicem onu. hıhı evet.

everybody saying everything's alright.

neden, ama neden.anlayamadığım bir sebepten dolayı şizofreni bana çok sempatik görünüyor. sanki şizofreni hastalarının tümü etrafına boş boş bakınan şeker tipler gibi. (kabul ediyorum,hurley hariç.) belki de şizofreni üzerine yapılmış filmlerin kurgularına hayran olduğum içindir. ama onu bunu bilmem, bazen benim de şizofren olmak istediğim anlar oluyor. çift kişilikliymişim gibi davranmak falan. güzel gibi görünüyor.

kavuşmak bir dakika.

bugün gazetede oyuncak bebekten tahrik olan birkaç sapığın haberini okudum.acıdım insanlara.

artık su yerine bile limonata içer oldum.çok güzel bişey ama, soğuk soğuk.arabada, işte, yolda, evde..dındındını..hangi reklamın müziğiydi hatırlamıyorum ancak böyle işte.

it's in the water baby.

dünyanın en güzel icadı bastığınızda süpürgenin fişini hüp diye içine çeken "şey"dir.

bye bye happiness.



program öğrenmek için yaptım bunu, bi de sıkıntı, bi de yalnızlık falan. ahah şu eşşekin tipine mütemadiyen gülebiliyorum resmen.

Temmuz 06, 2009

hala ve daima.

feysbuka girdim az önce. notification listemi acımasızca dolduran korkunç komik testleri çözenler, yeter. gidin windows messenger ın tasarladığı o güzel testleri çözün. daha gerçekçi hem de.

i prefer chicken.

Stranger: Hi
You: hi
Stranger: asl?
You: 16 f turkey
Your conversational partner has disconnected.

çok komik.

fell in love with an alien.

bu sıcak yaz gününde aklım hep 'eternal sunshine of the spotless mind' a gider. kar içindeki o yatak. olsa da yesek cinsinden.

surely.

dün sonunda avatarın son bölümünü izleyebildim, gerçi sozin'in kuyrukluyıldızı isimli dört bölüm var, ben üçünü izlemişim zaten bi dördüncüsü kalmıştı(ehe o da en önemlisi tabi). ama çok güzeldi yahu, yirim.

Temmuz 05, 2009

fiilin mastar hali.

sivilce kremimin kapağını her açışımda, daha ben sıkmadan çıkan krem deli ediyor beni. peçeteyle silmek zorunda bırakılıyorum. bu arada doğum günün kutlu ola anacım!

Temmuz 04, 2009

jigsaw.

olacak o kadar rastladı, bi an levent kırcayı görünce bu adam ölmemiş miydi lan dedim. tamam portakal suyu güzeldir.

anlamazdın anlamazdın.

lan onu bırak, annenin süperötesi hijyen için çamaşır suyu döktüğü klozete uyku sersemi oturmak kadar kötü bişey var mı? bence yok. hıhı.

anlamazdın anlamazdın.

ben klozetin kapağını kaldırıp da oturulan yerin ıslak olduğunu gördüğüm zaman çıldırıyorum var ya.resmen beynime kan gitmiyo. orası kuru olmalı ki bacağımız da ıslanmasın dimi. iğrenç gerçekten.

fısıldamak whisper demek ingilicede.

Ben dün yine 'the shining' gecesi yaptım kendime. defalarca izlesem de aynı zevki alıyorum nedense ki. filmin açılış sahnesi bile beni ürkütmeye yetiyo. rahatsız olsam da korksam da izlerken jack nicholson'ın o deli bakışından alamıyorum kendimi.
hele bikaç cümlesi vardır ki o filmin severiz biz. 'come to daddy danny boy' ve de 'all work and no play makes jack a dull boy'. güzel çünkü.

dear jamie.


eheheh jamieymiş bu bence. gerçek bi jamie hem de. british bi jamie hem de. ehe. google sağolsun.

he söylemeyi unuttum, bu kim biliyo musunuz, biliyosunuz. ay fiiğl yu coğannaaa desem?

Temmuz 03, 2009

burda da buldun beni you little bastard!

az önce purofayılıma bi bakayım dedim, tesadüfen gözüm şu ana kadar kaç kere görüntülenmişmiş hedesine takıldı. kaç kezmiş? dınının. 23 lan. 23. yazıyla yirmiüç. fince kaksikymmentäkolme. korkuyorum artık ya.

disney time.

yaz olunca mutlu olmam için dışardan gelip, dolabı açıp soğuk su olduğunu görmem yetiyor.

they dont care about us

ben bundan sonra yere çöp atan birini görürsem şikayet edicem hemen. ama özellikle sakız atanları affetmem. geçen gün yolda yürürken ayakkabıma yapıştı. uzun süredir başıma gelmemişti halbüki de. sonra bi kısmını elimle söküp attıktan sonra kalanını bıraktım. lanet olsun.

sen de yap güzel oluyo.

haberde, gazetede falan görüyoruz arada. kendini sıpaydırmen sanarak, ağ atarken öldüren çocuklar var. ben de avatar sanıyorum kendimi galiba. kimseye söylemedim ama evde yalnız kalınca su bükmeye falan çalışıyorum, ama nafile.

bana sütünü söyle sana kim olduğunu söyliyim.

bence insanlar sütü içiş şekillerine göre gruplara ayrılıyolar. her yiğidin bir yoğurt yiyişi olması gibi. mesela ben soğuk süt seviyorum.kimisi şekerli, kimisi sıcak falan. ama tespitlerime dayanıyorum, söylüyorum. ballı sıcak süt sevenler konuşkan oluyolar. cidden bak.

pizza kraker.

dünyadaki en berbat koku otobüs egzozu kokusu iken en berbat ses minübüs sesidir.