Temmuz 31, 2009

the cold swedish winter.

tubanağ. seni prötöstö ediyorum ve sen buraya bişeyler yazana kadar bişey yazmıyorum. eved.

Temmuz 25, 2009

minister.

kendim kendime inanamıyorum. denize giresim geldi. bünye alışmış olmalı.
danino aldım, dondurma çubuğu hediyeliydi. şu an donuyor. çok heycanlıyım.
klima güzel şeymiş.

Temmuz 16, 2009

dirty dress.

burası öksüz kalmış biraz. tubağnanın kuzenlerinin teşrif etmesi benim çanakkalede olmam falan gibi bitakım şeyler var. geri dönücez bi gün. mutlaka. bizden ayrılmayın. ehemehe.

Temmuz 12, 2009

peer pressure.

kendi kendine konuşmak neyse de kendi kendine ingilizce konuşmak daha çılgın. hatta ben genelde ünlü bi yönetmen olarak davet edildiğim bi tv programında ingilizce konuşuyorum. bazen jamielerle konuşuyorum falan. yalnız mıyız lan biz?

peer pressure.

Bazen konuşuyorum kendi kendime. Ama sonra delimiymişim sanki diye susturuyorum. Da bence bu teoriyi ortaya atanın ta kendisi deli. Aramızda kendi kendine konuşmayan var mı? Bence yok.

i can't explain myself.

you wanted to do. i wanted to do. so happy together.

Temmuz 11, 2009

hear you me my friends.


hey jarvis, benim olsana.

Temmuz 10, 2009

enemy.

saat 05:49 an itibariylen. ben ayaktayım. neden? eşşek bi sivrisinek yüzünden tabi ki. hayatımda ilk kez oluyo böyle bişey. normalde hiç de umursamaz, uyurdum. ama hani böyle gelir kafanın dibinde beynini skmeye çalışırca vızıldar, heh öyleydi bu da. gerçekten çogagresifim tam şu an. öyle böyle değil.

Temmuz 08, 2009

i remember you.

hayvanlar niye bu kadar iğrenç anlamıyorum ben. özellikle örümcek ve böcekgiller ile sürüngenler. sinsi sinsi ordan buraya amaçsızca koşuşturmaları, son derece rahatsız ediyo beni. karınca hadi neyse ama bi de kanatlısı var ya onun. atlı karınca. soğukkanlı atlı karınca gibi mübarek.

its in my mind.

kesinlikle bu güne başlayış ve alınan işaretlerin insana verdiği mutluluk tartışılmaz. ben de güne yogamı yapmadan başladığım zaman lanet ediyorum mesela. sağlıklıksız, pis, bomboş bi gün geçiriyorum. gerçi yogamı yapıncada aynı şeyleri yapıyorum ama farklı o.

in the shadows.

her gün gittiğin bi yerler varsa-okul, iş misal- ve yürüyerek gidiyosan trafik lambaları bir fal misali o gün gününün nasıl geçiceğini gösterir bence. şöyle ki;

-ışıklara yaklaşırken yeşil yanmışsa ve yetişmek için kasıp yetişebildiysen o günün o kadar güzel geçiçek ki nasıl geçtiğini anlamıycaksın bile.
-tam yola adımını atıcakken kırmızı yandıysa ve 61 saniye beklemek zorunda kaldıysan günün sıkıcı geçicek.
-kırmızı yanarken sen ışıklara ulaştığında yeşil yandıysa bir popstar gibi hissedecek, ışıkların bile senin kendini iyi hissetmen için uğraştığını düşüneceksin, biraz havalanıcaksın. o günün de çok güzel geçmesini bekliyceksin haliyle, lakin günün ortalamanın üstünde bile olsa sönük gelicek sana bi boka yaramıycak.

*her gün sabah 10 akşam 7 itibariyle 15 dakikalık bi yürüyüş yolum var eve. şu ana kadar hiç kırmızı yandığını görmediğim bi ışık var. daracık bi yol, tek yön falan ama nedense çok mutlu oluyorum. benden sonra yürüyenlere kırmızı yanınca falan garip bi haz duyuyorum. ya ben çok sıkılıyorum galiba.

girl, you gotta change your crazy ways.

ben hala 10:10 u 11:11 i falan görünce mutlu olan insanlardanım. bu bi türlü avutma mekanizması mı yoksa o kişiye zorla beni düşünmesi için gönderilen bi işaretin verdiği mutluluk mu. anlayamadım doğrusu.

Temmuz 07, 2009

pritt.

artık saçıma sakız yapıştığında büyük bir soğukkanlılıkla saçımın sakız içindeki kısmını kesip, sonra sakızdan da saçlı kısmı ayırdıktan sonra sakızı çiğnemeye devam edebiliyorum. nerde o anneağağğeağea diye çığırdığım günler. ehe. he bi de aynı cümlede 4 kere sakız kullanmışım, fark etmedim değil.

ceci.

fransızcamı geliştirebilceğim mükemmel bi site buldum. her şey çok güzel gidiyodu. bir ünite-6 ders- tamamlamış, ikinci ünitenin ikinci dersindeydim. ta ki "bu bir lamba değil, bu bir masa." cümlesini fransızcaya çevirmeye çalıştığımı fark edene kadar. manyak mıyım lan ben? sanki elin frankofonuyla bi evde oturcam, sanki o masanın lamba olduğunu iddia edicek, sanki ben de o bir masa diyerekten göt edicem onu. hıhı evet.

everybody saying everything's alright.

neden, ama neden.anlayamadığım bir sebepten dolayı şizofreni bana çok sempatik görünüyor. sanki şizofreni hastalarının tümü etrafına boş boş bakınan şeker tipler gibi. (kabul ediyorum,hurley hariç.) belki de şizofreni üzerine yapılmış filmlerin kurgularına hayran olduğum içindir. ama onu bunu bilmem, bazen benim de şizofren olmak istediğim anlar oluyor. çift kişilikliymişim gibi davranmak falan. güzel gibi görünüyor.

kavuşmak bir dakika.

bugün gazetede oyuncak bebekten tahrik olan birkaç sapığın haberini okudum.acıdım insanlara.

artık su yerine bile limonata içer oldum.çok güzel bişey ama, soğuk soğuk.arabada, işte, yolda, evde..dındındını..hangi reklamın müziğiydi hatırlamıyorum ancak böyle işte.

it's in the water baby.

dünyanın en güzel icadı bastığınızda süpürgenin fişini hüp diye içine çeken "şey"dir.

bye bye happiness.



program öğrenmek için yaptım bunu, bi de sıkıntı, bi de yalnızlık falan. ahah şu eşşekin tipine mütemadiyen gülebiliyorum resmen.

Temmuz 06, 2009

hala ve daima.

feysbuka girdim az önce. notification listemi acımasızca dolduran korkunç komik testleri çözenler, yeter. gidin windows messenger ın tasarladığı o güzel testleri çözün. daha gerçekçi hem de.

i prefer chicken.

Stranger: Hi
You: hi
Stranger: asl?
You: 16 f turkey
Your conversational partner has disconnected.

çok komik.

fell in love with an alien.

bu sıcak yaz gününde aklım hep 'eternal sunshine of the spotless mind' a gider. kar içindeki o yatak. olsa da yesek cinsinden.

surely.

dün sonunda avatarın son bölümünü izleyebildim, gerçi sozin'in kuyrukluyıldızı isimli dört bölüm var, ben üçünü izlemişim zaten bi dördüncüsü kalmıştı(ehe o da en önemlisi tabi). ama çok güzeldi yahu, yirim.

Temmuz 05, 2009

fiilin mastar hali.

sivilce kremimin kapağını her açışımda, daha ben sıkmadan çıkan krem deli ediyor beni. peçeteyle silmek zorunda bırakılıyorum. bu arada doğum günün kutlu ola anacım!

Temmuz 04, 2009

jigsaw.

olacak o kadar rastladı, bi an levent kırcayı görünce bu adam ölmemiş miydi lan dedim. tamam portakal suyu güzeldir.

anlamazdın anlamazdın.

lan onu bırak, annenin süperötesi hijyen için çamaşır suyu döktüğü klozete uyku sersemi oturmak kadar kötü bişey var mı? bence yok. hıhı.

anlamazdın anlamazdın.

ben klozetin kapağını kaldırıp da oturulan yerin ıslak olduğunu gördüğüm zaman çıldırıyorum var ya.resmen beynime kan gitmiyo. orası kuru olmalı ki bacağımız da ıslanmasın dimi. iğrenç gerçekten.

fısıldamak whisper demek ingilicede.

Ben dün yine 'the shining' gecesi yaptım kendime. defalarca izlesem de aynı zevki alıyorum nedense ki. filmin açılış sahnesi bile beni ürkütmeye yetiyo. rahatsız olsam da korksam da izlerken jack nicholson'ın o deli bakışından alamıyorum kendimi.
hele bikaç cümlesi vardır ki o filmin severiz biz. 'come to daddy danny boy' ve de 'all work and no play makes jack a dull boy'. güzel çünkü.

dear jamie.


eheheh jamieymiş bu bence. gerçek bi jamie hem de. british bi jamie hem de. ehe. google sağolsun.

he söylemeyi unuttum, bu kim biliyo musunuz, biliyosunuz. ay fiiğl yu coğannaaa desem?

Temmuz 03, 2009

burda da buldun beni you little bastard!

az önce purofayılıma bi bakayım dedim, tesadüfen gözüm şu ana kadar kaç kere görüntülenmişmiş hedesine takıldı. kaç kezmiş? dınının. 23 lan. 23. yazıyla yirmiüç. fince kaksikymmentäkolme. korkuyorum artık ya.

disney time.

yaz olunca mutlu olmam için dışardan gelip, dolabı açıp soğuk su olduğunu görmem yetiyor.

they dont care about us

ben bundan sonra yere çöp atan birini görürsem şikayet edicem hemen. ama özellikle sakız atanları affetmem. geçen gün yolda yürürken ayakkabıma yapıştı. uzun süredir başıma gelmemişti halbüki de. sonra bi kısmını elimle söküp attıktan sonra kalanını bıraktım. lanet olsun.

sen de yap güzel oluyo.

haberde, gazetede falan görüyoruz arada. kendini sıpaydırmen sanarak, ağ atarken öldüren çocuklar var. ben de avatar sanıyorum kendimi galiba. kimseye söylemedim ama evde yalnız kalınca su bükmeye falan çalışıyorum, ama nafile.

bana sütünü söyle sana kim olduğunu söyliyim.

bence insanlar sütü içiş şekillerine göre gruplara ayrılıyolar. her yiğidin bir yoğurt yiyişi olması gibi. mesela ben soğuk süt seviyorum.kimisi şekerli, kimisi sıcak falan. ama tespitlerime dayanıyorum, söylüyorum. ballı sıcak süt sevenler konuşkan oluyolar. cidden bak.

pizza kraker.

dünyadaki en berbat koku otobüs egzozu kokusu iken en berbat ses minübüs sesidir.