Eylül 30, 2009

my propeller.

tuğbanağ ilen ilk beraber yazışımız bu. yazıyoruz. aslında ben yazıyorum. o bakıyo. ama maksat gönüller bir olsun.

dün çok komik bi gündü. ama nolduğnu söylemiycem. its special i think. e o zaman niye söylüyosun burda. öyle içimden geldim. hım ok.

eti cinin kenarlarını kemirmeyi seviyomuş tuğbana, onu dedi. 23 dedim ben. eğen. çikin.

bi kız daha var yanımızda. tanışmıyoruz. 4 kişilik süpersonik odada üç kişi kalan, yalnız fekat şanslı veled-i zina. moron. ahmedoca. küt. em ay rayt?

en saçmaladığımız "girdi" oldu heralde. olsun. bu arada yanımızdaki kızla tanışıyoruz. yalan söyledim. pek severiz both of us. ay saat sekiz.

tuğbanağ dedi ki yıkancakmış. dedim ki sıcak su yok. dedi kısmfet. yalan. sen neymişsin beağbi. ağğa. ağğa. ağğa. döşiyelim ağbi fıratpen ağbi.

öyle yani. bi de günün boklarını seçip gidelim biz.

günün şarkısı: aerosmith-dont wanna miss a thing
günün köşesi: kenan yarar-psikoz(halbuse hiç hazzzzzetmeyiz penguyenden, hıhı)
günün olayı: bok deliğinde telefon aramak.
günün çikkini: eğğen.
günün jamie'si: yok. lastfm is closed. so there is no jamie for us. skajkgahsjgka.

hi my stranger! bayz.

Eylül 26, 2009

good gone girl.



oha ben bu mika'yı çok sevdim lağn! we are golden la tanıştım ama grace kelly, relax take it easy, lollipop falan okkaddar hoş ki.

günün jamiesi grubu tatlısı her bi şeysi seçiyorum kendisini. yirim!

run this town.

şu an okulların açılmış olmasıyla yatakhaneye dönmüş olmamın gerçek olduğunu algıladım. nasıl mı? sesimin çıkmamasından tabi ki. iki günde 4-5 kişi olmamıza rağmen çenemi tutamamış o kadar çok konuşmuşum ki yine kıçımdan çıkıyor sesim. yazın bi kere bile kısılmamıştı halbuse. neyse iki gün boyunca konuşmayıp sesime kavuşmaya çalışıcam artık.

o diğil de nimet çubukçu sana öyle içten bir küfür edesim var ki. negzeldi lan cumalarımız.

kına kına kına. özlemiştim 4 aydır kokusunu. bu gece kavuşuyoruz.

tubanağ selam söylüyordu. aslında söylemiyordu. ama bence söylemek istemiştir.

saat de 13:31. sevdiğin kişi başkasını düşünüyo olurmuşmuş da muşmuş.

uzun süredir merak ettiğim bir şey var. yabancıların nasıl hapşırdığı. bugün seslisözlüğe hapşu yazarak sonuca ulaştım. Atishoo! ya da A-choo! deyuymuş. imitates the sound of a sneeze diyör. u beybi dedim.

hapşırık demişken yeni bi hapşu şekli benimsemeliyim. çıı şekli pek hoş değil malumunuz. atishoo yu deniycem en kısa zamanda.

Eylül 22, 2009

back in the day.

evet, veda vakti gibi bişey bu. okul açılıyor, yatakhane başlıyor. blogtan ve hatta blogun yanında feysbuk, emesen gibi bir takım iletişim araçlarından uzaklaşacağımız anlamına geliyor tabiy bu da. buda. little buda. onu geç de, odalarımızın ayrılmasında oluşacak tartışmayı şimdiden hayal edememekle birlikte korkmaktayım.

hüzünlendim bi de, bavulumu toplarken felan. zor geldi.

bir bayram daha geçti. heğ. şeker ve çikolatanın bolluğu ile gelen ve gönderilen mesajların fazlalığı dışında bunu bana hatırlatan bişey olmadı doğrusu. ha, yeni bayramlıklarıyla bayram süresince bedava olmuş olan otobüsleri değerlendiren çocuklar ve aileleri dışında ayrıca.

günün şey.
günün şarkısı: ashes everywhere.
günün filmi:forgetting sarah marshall. (izlemedim bir de halbüki.)
günün eşyası: tekerlekli bavul. (pek kullanışlı.)

Eylül 17, 2009

surfing with the alien.

tabanlarım çöktü resmen. yoruldum öylesine ki.

şöyle, çarşıda pazarda görüyorum, sinir oluyorum. ne ki o. orda burda küçükçük çocuklara tuvaletlerini yaptırıyolar. adam yerine koymaksızın. yok, çocukları savunduğumdan deyil de, üzülür ama. utanır büyüyünce. bi de bi kıyafet denettircekler, soyuyolar hemen herkesin ortasında. yapmayın böyle.
sadece türkiyede deyil, bulgaristanda da karşılaştım bu olayla. (ilk ve son yurtdışı seyahatim.)(he, yurtdışı mı o.) annesi çişini yaptırıyıyodu çocuğa yolun ortasında.
bi de onlarda dondurma öyle kocaman ki, kaşıkla yiyosun he külahtan. çok albenili görünmesine rağmen berbat tadları hem de.

acımasız gerçeklerde nazlıya da bağlandım merte de. hediye falan veriyolarmış, hırs yaptım pis. dedim ben de iyi bir çetçi olabilirim belki. ve hatta konuşmanın sonuna ulaşmayı da başardım. ama sonra bir anda maskelerini çıkartıyolar onlar. başından beri başka biriyle konuştuğnu görüyosun güya. orda yıkılman gerekiyo işte.

güya mı göya mı.

günün thing.
günün kremi: arko nem, mango ve mandalinalı.
günün şarkısı: sıtarlayt.
günün kalemi: rotring.
günün kitabı: bir kadının ruhuna ağıt.
günün filimi: e volk tu rimemba.
günün boku: açılamayan bıloggır.
artı ek.günün insanı: yeni last fm resmini pek de sevdim de.beck.

Eylül 16, 2009

sofa song.

dün dream de britney spears: for the record belgeselseli vardı. kısa bi süre baktım. şu an britney bitch e karşı inanılmaz bir sempati duyuyorum. öyle böyle değil. yazık lan. çok zorluklar çekmiş. safsadgysdjıagy.

acunun yeni yarışması varmış ya. ordan aklıma geldi. survivor olsa ya lan. yunanistan-türkiye. negzeldi ama. milliyetçi milliyetçi izliyoduk. nadya vardı. arka sokakalrdaki çakma memoli vardı. falan.

günün şarkısı: kings of convenience-winning a battle, losing the war.
günün boku: tabi ki de TTNET.
günün kısa film fikiri: söylemem ki burda. ehemehe.
günün olayı: saçlarımı kestirmem tabikide.
günün filmi: låt den rätte komma in. ben bu sweden ı hakkatten seviyorum lan. gerilim olmasına rağmen izledim. gerim gerim. çocuk gaffur gibi gazeteden cinayet haberlerini kesiyodu. manyak. ama yirim.
günün jamiesi: üstteki filmin oscarı. yani şu.

waking up in the dormitory.

Florasanların açılırken çıkardığı dayanılmaz ses.
Duyduğun bu ilk sesin ardından bazen belletmenlerin tüm şirinlikleriyle "Günaydın kızlaaar." diyişleri.
Bazen de Meryemle beraber erken uyananların rüya muhabbetleri.
Tam anlamıyla kıçının dibindeki okul için ders saatinden bir saat önce kalkma rutini bu.
Çırpınarak yataktan kalkıp terlik aramak.
Sabun, tuvalet kağıdı, lens, solusyon, havlu, yüz yıkama jeli, saç bandı.
Tuvalet sırası.
Odaya dönmek, uyanmayanları uyandırıp giyinmek.
Bi türlü ezberleyemediğin ders programını öğrenme çabası.-tubananağ-
Asla geceden hazırlanmayan çantayı hazırlamak.
"Kızlaar kilitliyorum!"
Panik.
Tamaşanın gazabından korumak istediklerini yorganın altına tıkıştırmak.
"Hocam bi dakka"
Koşarak merdivenlerden inmek.
Senden geride kalanlar için hocayı oyalamak.
Sakin sakin yemekhaneye inmek.
"Kutu mu? Kantine gelen var mı?"
"Aha salam var lağn."
"Domatees."
"Iy sucuklu yumurta mı yağ çekmiş sünger mi bu?"
"Aha salı bugün, poğçaça."
Diş macunu aramak.
Sıra.
Dişlerini fırçalarken saçlarına hiç bakmadığını fark etmek.
Niveya sitik.
Günaydın dendiğini duyunca çantanı alıp 454164 kişinin bekleştiği bahçeye çıkmak.

Sabahlarımızın böyle geçmesine sadece 6 gün kaldığına inanamıyor, ciddi anlamda hüzünleniyorum.

Eylül 15, 2009

je ne regrette rien.

sayısal lotoda hep aynı sayıları oynamaya karar verdim. bi gün gelicek tutucak hepsi.
bence.
asıl üzülürüm de sırf anamın dışarı çıkmaya üşenmesi, sayıları oynamaması üzerine oynamayı planlamış olduğu sayıların altısının da tutup trilyoner olma şansını da kaçırdığmıza üzülürüm.
oynamak. sayı. evet.
yürürken, terlikten fırlayıp yere değecekmiş edasıyla bükülen ayak parmaklarına ne demelidir. bişey denemez halbüki. çorapla sandalet giymekten de kötüdür ama kanımca.

geçen gün, izledim sonunda "rain man"i. başlarda çıldırmadım deyil adamın hareketlerinden ama sonunda heyheylerim geldi. duygulandım kendi çapımda. my main man. vegas'a gittiklerinde ise 21'i hatırladım ve judejude'u. jim sturgess i mean.

he bide. buda. şey. seda, why dont you write to the music you hear inside your head. huh?
günün şeyimsi.
günün ismi: adam
günün sporu: atletizm.
günün insanı ise: jim sturgess ola.


Eylül 13, 2009

hell yes.

gael garcia ve diego luna oynuyor diye çok tatlı bi film olucağını sanmıştım ama kısmen yanılmışım sanırım. y tu mama tambien'den bahsetmekteyim. filmin yüzde seksenini, "oha ne biçim bi filim lan bu?" diyerek izledim ve tamamlamış olmama da şaşırıyorum doğrusu. aslına bakılırsa geri kalan yüzde yirmi kısmı kötüydü diyemem. "vicky cristina barcelona" yı andırdı bana böyle küçük ayrıntılar ve yaşanılan ilişkiler açısından da bilmiyorum. büyük farklar var aralarında. şaşırdığım bir diğer nokta ise, imdb de aldığı puan. anlamıyorum, film güzeldi de ben mi uygunsuz sahnelerin fazlalığına takılıp şey ettim, yoksa dublajlı izlediğimden mi böylesine fena geldi.
belkiler de.


peki ya ferzan özpeteği her defasında kadın sanıyor oluşum. içimde onun kadın olduğuna kendini inandırmış bişey var sanki. geçen gün görsellerde arattım da, tekrar şaşırdım bi.
ama cereni geçemem ki ben. 8.sınıfın sonuna kadar mevlanayı kadın sanmak.
yok, fazla bu.

günün bişeyleri:
günün şarkısı: forget hö. (jeff buckley)
günün eşyası: pil şarj aleti.
günün kitabı: gösteri peygamberi.

Eylül 12, 2009

fool in the rain.

küçükken inanılmaz bir peçete koleksiyonum vardı. öyleki, hala bile göremiyorum öyle çeşitli peçeteleri. komşuya falan gidince alırdım bir tane koleksiyonum için. kullanmayı bırak ellettirmeye bile kıyamıyordum.
sonra kayboldu hepsi tabi.

şimdilerde de pantolonlarımın cepleri beyaz peçete parçacıklarıyla kaplıdır. cebe atıldıktan sonra orda olduğu bile unutulduğu ve annemin artık yapmayı bıraktığı çamaşır yıkama öncesi cep konrolünü geçtiği için bu acıya katlanmaktayım. nağpalım.

rain down.

pazartesi günü taksimde burcudan ayrıldıktan sonra akfilime para yükletip otobüse yürüdüğüm 2 buçuk dakikada ilk kez buluştuk yağmurla. bu sene pek tabi. o zaman çokoş gelmişti. millet koşuşurken ben ehiehi diye yürümüştüm falan.

ama şimdi sinirleniyorum sana yağmur. tamam iyisin hoşsun da abartma olayı. hadi.

bi de annemle isveç köfte tarifi aramamıza güldüm.

Eylül 11, 2009

paper dreams, honey.

sadece iki tanesi kullanılmış 32 li papya tuvalet kağıdını görmeyip, başka tuvalet kağıdı paketini açtığı için ablama kızdı annem. ben de göremediydim halbuki.

dün bir takım şeyler yaptım omegle'de. hep merak ediyodum kızlara kendimi erkek gibi tanıtsam nasıl davranıcaklarını. ve sonunda kurbanım bir türk kızı oldu. fotoğrafımı isteyince ise swedish jamienin fotosunu verdim. çok da inanmıştı. ben de güzelim ama dedi. msn adresini verince artık iki saatlik konuşmanın üzerine (evet, tüm vaktimi böyle harcadım.) kız olduğum gerçeğini açıklayınca yıkıldı sanırım.

melekler korusuna bak hele hele. yazık oldu esin kızım sana.

"i did find out something very important about myself.. im awesome."
hey barney.

Eylül 10, 2009

pi.

"when i was a little kid, my mother told me not to stare into the sun. so when i was six, i did."

darren aronofsky. sen biliyorsun nasıl etkileniltileceğini insanların. hele bir de clint mansell var iken o filimde.. requiem for a dream'i unuttum sanma. hele de cerıt letoyu. yok ama, sonsuz film çekmelisin sen bence.

i will make you see.

tiğtiğnete çok yüksek sesle küfrettim.

günün şarkısı: mad world olsun kız. özledim.
günün filmi: e donnie darko olsun o da.
günün boku: ttnet.

oğf oof.

milk.


bak bu filmi nebçim de unutmuşum ben. negzeldi halbuse. joy division ın ünlü oluşusu, ianım ölünce new order a geçiş. bi de birtakım başka gruplar. joy dan gayrisiyle pek ilgilenmemiştim tabi. güzeldir ama yirim.


Chacun son cinéma ou Ce petit coup au coeur quand la lumière s'éteint et que le film commence

diye film ismi var. çogilginç diy mi. fransızların kafasına vurayım.

vanilla sky.

hey. sami. hatırladım seni. kanlı, damar damar fırlayan ve sürekli ağlayacakmış izlenimi veren yaşlı gözlerin ile. rüzgarda dans eden bir tutam saç parçan ile. proje dersine yaptığımız hücre modelimizi hatırladım sonra. içindeki kahve taneciklerinin dağılışını da.

simit yesene seda. ben de sakız alayım. ekonomi canlanır mı görelim.

Eylül 08, 2009

saykogörl.

bıraya bişey yazayım. tubanam için. yazdım. ehe.

günün şarkısı: jay jay johanson-automatic lover
günün olayı: özel oda ahahh
günün filmi: once. u ye irish people.
bi de günün jamiesi: ben bunu yerim lan.

Eylül 07, 2009

high and dry.

keşfedilecek özel yeteneğe dair:
bazen öylesine koku alıyor ki burnum, kendimi 'perfume' den jean baptiste grenouille falan sanıyorum. belki de parfümcü dükkanı açarım ilerde.
yok, yok.

Eylül 05, 2009

haydi heidi.

biri bana şu şeyin gerçek olmadığını söyleyebilir mi? bunu duymaya ihtiyacım var.
ben bond. james bond.
im bond. james bond.
je suis bond. james bond. thats all i can do.
o zaman haydi kaç dilde bilmemneyi söyleyebildiğimizi söyleyelim. bunun örnekleri var, evet. ama onlar 'seni seviyorum.' ve 'teşekkür ederim.' i tercih ediyorlar genelde.
günün bir şeyleri:
günün şarkısı:army of me.(biyörk.)
günün filimi: dirty dancing: havana nayts.
günün oyuncusu: audrey tautou. (coco chanel olucak gibi.)
günün jamiesi: çirkin olsa da.

recording tape spool.

çocuklar dışında izleyenlerin zeka yaşını sorgulamasına neden olacak şu çizgi filmi izlemiş bulunmaktayım yine. dora the explorer. lanet ola.
hey hadi gelin, maymuncuğu dinleyelim!
misal talihsiz serüvenler dizisinde de aynı sorunu yaşayabilirim. her üç kelimeden birinin anlamını açıklayan bu sinir bozucu kitabın tüm serisini okumadım desem yalan söylemiş olurum ama yine de tabi.

güneşin tesiriyle sararan kol tüylerim çok başına buyruk. taranası gibi. (oha.)
peki ama kim garantisini verebilir ki siyah kolumda duran sarı tüylerin ona çingene edası vermediğini.

Eylül 04, 2009

the kid.

hayatta her zaman etkilendiğim bir buluş varsa o da ellerimizdeki parmak çıkıntılarıyla-hıhı öyle- ayların kaç çektiğini bulma hedesidir. çok çılgın bence.

şey ne diycem ben kim gelmiş diye kapı değilinden bakmaya çok korkuyorum. neden mi? hemen çocukluğuma inelim o halde. kurtlar vadisi izlediğim yıllarda(özgü namal vardı tabi) bi gün polat ve çetesi bi evi bascaktı. zili çalmıştı, içerdeki kurban da delikten bakma gafletinde bulununca polat direk silahını deliğe dayayıp uçurmuştu adamı. böyle gözü akmıştı falan. işte onu izlediğimden beridir ben deliklerden bakamaz oldum. çufçuf.

ayrıca tubanağ ilen en sevdiğimiz şeyin msnde birbirimize dosya gönderirken hızlansın diye çılgınlar gibi titreşim atmak olduğunu biliyor muydunuz? bence hayır. bayz.

ponza.



en büyük hayalim ilerde çekeceğim "PONZA" adlı uzun metraj filmimde yaşlanmış brad pitti ölü topuk derilerini temizlerken çekmektir. eved.

Eylül 03, 2009

sanalize.

bidılsın if i fell şarkısında:
and i found that love was more
than just holding hands
bölümündeki than'in, then olmadığını öğrendiğimde ise dünyam aydınlandı resmen.

mimikaze.



vicky cristina barcelona üzerine bir takım:
bu kadar güzel kadının arasında kalmak javier gibi bi adama kısmet olunca, aralarında yapılacak seçimin zorlaşması normal değil midir ki sanki. ama o seçim yapmıyor zaten diğmi, doğru. üçlü beşli hiç farketmez. yok hor görmedim gerçi ama, penelope ve scarlettin ilk sevişmesinden sonra javierın katılımıyla canlanan ortamı komik buldum doğrusu. ama olsun, değer tüm bunlara. i love you woody. and yor muviyis olso.

what's eating gilbert grape.

nargilenin de tadına baktım dün. ama sadece bir fırt. ahah. hoş bi şey.
bir de günün listesi:
günün mekanı: rıhtım. (hoş bir cafe.)
günün yemeği: analı kızlı çorba.
günün farmville hediyesi: passion fruit tree.
günün şarkısı: she moves in her own way. (kooks!)
günün insanı: nolur hareket et!

Eylül 02, 2009

eti cici bebe.

lan. bakıyorum da şu ünlü yönetmen, oyuncu, şarkıcı, ressam, dansçı, yazar falan gibi sanatla uğraşanlara, veyahut bilim adamları da olur. hepsi keşfedilmişler küçücük yaşlarında. merak ediyorum da bizim keşfedilme yaşımız mı gelmedi henüz, yoksa keşfedilecek niteliklerimiz mi yok.
ama olsun nolur.
yazı tipimi kaybettim, neyle yazıyoruz lan biz.

fuck you.

ahah günün şarkısı+klibi olarak lily allen dan fuck you gelsin. her izleyişimde etkileniyorum lan.

porcelain.

oha harry potter ateş kadehinde şarkı söyleyen grubun içinde jarvis cocker varmış lağn. hemen izleyeyim.

edit: anam nası çılgın atmış yavrum hogwartsda mama mağ mama mağ deyu. ah.