Ekim 25, 2009

mojo pin.

bi daha uzun süre giremiyceğmi sanmıştım ama kaderin cilvesi yine birleştirdi beni biloga ilen. bu saatte burda olmamın asıl amacı, (aslında burda olmamam gerekirken) sami hocanın hastalığımı mazur görerek bir hafta ertelemeyi kabul ettiği iğrenç sılayt ödevini hazırlamaktır. ancak amacın dışına sapmış olarak, biloğa bakar iken buldum kendimi.
yoğ, bulmadım, gayet kendi isteğimle açtım ve girdim.
ve tesadüfe bakarmısınız ki konum ağız ve diş sağlığı. yirmiyüçün her yerde sedanağyı buluşu gibi bişey bu. diş şeysi de beni bırakmıyor. en küçükçük bi siyahlık gördüğümde dolgu olmuycağnı bile bile herkese gösterip: 'baksana yea, of kocaman oldu, of yine dolgu, hım ok.' felan derken kendimi rahatlatmaya çalışıyorumdur aslında. herkesin 'yok lan daha küçük bu, bişiğ çıkmaz bundan.' demesini isteyişimdir bende bu mekanizmayı yaratan. aman olmasın, korkularımın büyümesini istemem diğmi. belki de içten çürüyodur lan, onu hiç kimse göremiyo ya.

beste maydanozlarını yememiz için mesaj atmış her birimize. aynı mesajı hem de. dearesta üç defa atmış misal. sakinleşmesi için tamam beste diyerek durdurdum onu ve içimde beste varken o maydanozları yemek için daha büyük bir istek varken biyanda gitti bitti tüm istek o mesaj ile. hiçbirimiz yemedik maydonozu. şimdi canım çekti bak. çıkartıp yiyim bari.


kokonatlı tütsü çok güzel kokuyor bence. bi ara yatakhanemizin kapısı açık kalmış ve tüm yatakhane binasını sarmış o koku. herkes o kokunun kimden ve nerden geldiğini anlamaya çalışırken ve ben bizim odadan derken gururlandım sanki biyan. garip bi saçmalıkta ama böyle. çok açıkça anlattım.

ne zamandır günün thing yapamıyoruz. üzülüyorum. du bugün yapam bari.
günün olayı: sedanağ tungamın doğum yıldönümü. ehe. hep berağber mutlu tunga yılları diliyoruz kendilerine.
günün şarkısı: still loving you.( modası geçti onun diyosunuz belki bence ama bazıları demiyor öyle.)
günün filimi: izliycek gibi olduktan sonra izleyememiş olmamızın şerefine: 21 grams. but not 21. ühü.
günün şeyi: hiç işte.
günün sözü: en çok seviyorum bu sözü. burda da olucak o yüzden.

all i want is
a piece of lovely smile like the morning,
some romantic stories of us,
and everlasting happiness for you and me.

tatlı değil mi sence de.

dont you wanna go.

devam ediyim mi. istiyomusun. öp öp öp öp. hı.

neyse işte yea, geliyoruz okula. arada güvenlik bişey der mi, yasemin hoca gelip terminatörlüğe başlamış mıdır diye düşünerek korku tomurcuklarını salıveriyorum içime. hemen geçiyo ama emin ol. (yasemin hoca bloggera bakıyomusun arada sen.) şey, giriyoruz yatakhanemize o milyonlarca dik merdiveni sürünerek çıktıktan sonra (mümkünse sencer sıtayl ilen.). vuruyoruz kendimizi yatakımıza. çok hoş oluyor. seviyore.

etüte dek amaçsızca bekledikten sonra, etüte gidiyoruz. gidiyoruz. kalıyoruz orda. ders çalışma amacı güdüyoruz ve de bir de hep de. hele. duş günü olduğu gün, ben birim, ikiyim, üçüm diye sekiz kişiyi alabilecek kapasiteye sahip olan banyomuz için sıraya giriyoruz. yarış haline getirdik ki daha bi eğlenceli oluyo. hem de yepyeni duş başlıklarımız var artık. çok güzel onlar.

etüt bitiminde yoğun ders çalışma programının(!) verdiği yorgunluk ile büyük bir sessizliğe bürünmüş bir halde banyo karşısı odamıza gidiyoruz. bilindiği üzere küçük muhabbetler dönüyor insanlar arasında. konuşmalar, günün yorumları felan. yatış saati gelmeye yaklaştığında hazırlanırdık önceki senelerde ki artık onu da yapmıyoruz. hoca geliyo, ışıkları kapatıyo, ve çekip gidiyoğ. biz de bekliyoruz. ve herkes uyurken ben de telefon elinde mesaj bekleyenlerden grubuna katılmış olduğumdan, acı çekiyorumn. uyuyorum birki dekka, titreşimle uyanıp cevap yazıyorum ama çoğu zaman neyden bahsettiğmi bile unutmuş oluyorum. çirkin o yüzden.

ve sonra bu anlatılanlar başa sarıyor ve biz yine aynı günü yaşıyoruz. bu kadar çok dejavu oluşumun sebebidir hem de kanımca.

işte bu.

kırmızı balonun yatağna oturan yavşak kediyi hatırladım biyan he. kafasına vurduk, kalkmadı, sevcez sandı galiba. sonra acıtarak vurduk biraz, kalktı. yavaşça uzaklaştı. sonra da gitti. şu an o pikenin üstünde oturuyoruz: kırmızı balon, ben tuğbanağ ve dearest. kedinin tüylerinin üstünde rahatız. bu da meryemin bilgisayarı hatta. çok sevdim. bana vermesini istiyorum kendisinden burdan.

bi zaman önce annem kediotu diye bişey almıştı. kedilerin o otu koyduğun yeri ev olarak bellediğini iddia ediyodu. ne kadar doğruydu bilemem. kedisi olan varsa denesin, gerekli bilgiyi bana iletsin. tamam mı. ama çok pis kokuyo. onu da söyleyeyim. beğenmezsiniz bence. ben beğenmedim çünkü. bu durumda zevkler ve renkler tartışılmaz diyemem o ot için. al ve gör.

şş, yabancı söyle bana sen kimsin, benim evde neişin var öylemisin böylemisin, annem babama kocam dedim, sokakta görsem tanımazdım, denize düşen yılana sarılır ama hiç şımarma adamım deyilsin.

dındındın dıd dıd dı dım.


şş, kadınım piskopatmısın nesin, iyki bi oda istedim herkese kocam bu dedin, yalanları sen söyledin aleme rezil olan benim, bu şehrin delikanlısıyım ben siyah kuşak kareteciyim.

deyip bitirebilir miyim sence.
hiç ayrılmak istemiyorum şu an senden blog. saçmalayam var. hele. ama gitmeliyim.

güzel duş başlıkları beni bekler. hoçakala.
bu arada, hepi börtdey sedanağm şimdiden. en kocaman öptüm de.

xoxo, gasip görl.

Ekim 22, 2009

fade out again.

bugün sizlere tubanağ ilen günlerimizin nasıl geçtiğini anlatacağım. başla.

sabah bok gibi uyanıyoruz. ben kalktığımda genel olarak ilk tubağnayı görüyorum. hatta onun kalkmış olduğunu görüp öyle kalkıyorum. ben prensip olarak tuvalete gidip sonra giyinmeyi tercih ederken tubağnağ önce giyiniyör. ben geldiğimde tuvalette sıra olup olmadığını söylüyorum ona göre gidiyor hanfendi, bekleyemez hiç.

okul başlıyor. ben genelde ders dinlerken tubağnağ yanımda mesajlaşıyör bütün gün(evet evet evet sen de onlardansın artık ehelemehele). mesajlaşmadığında da kitap okuyör.

yazasım bi anda kaçtı. tubağnağ devam etsin veriyorum.

önceliklen ben mesajlaşmıyorum tamam mı. meraklaşıyoruz karşılıklı. hem ben istemediğmi de söyledim ona. evet, neyse.

biz öyle insanlarız ki, duramıyoruz sınıfta, her teneffüsü bolca, güzelçe değerlendiriyoruz. zaten thereissomemuchyiyişmeinit olduğundan muçmuç seslerine de maruz kalmak istemediğimizden çıkıyoruz, bi 'hoh' yapıyoruz. mis gibi temiz hava alıyoruz. güzel oluyör.

evet öğle teneffüsü geliyör ve beşinci dersin son dekkalarına doğru bir sitres olup hocanın son sözlerini söyleşine izin vererek koşudaki yerimizi almaya başlıyoruz. zil çalıyor. tek amacım hepsini geçmek. yemek sırasında enbirinci olabilmek. ama en çok hilali geçmek istiyorum ben. çoğu zaman da gerçekleştiriyorum doğrusu. mutluyum. ama yemek kötü olunca da üzgün oluyorum. teneffüs hoş geçiyor, tabi arda bizi yakalayıp takılmazsa. o yüzden olabildiğine saklanıyoruz okulun gizli köşelerinde. evet. tavaf felan arada bi de. en büyük eğlencem benim.

sonra sınıfa girip kalan üç dersin geçmesini usulca bekliyoruz. her sınıf kendinin makara olduğunu sanıyomuş ya, ben sanmıyorum. sınıfımız makara deyil hiç. ama seviyorum onu. he ya.

çıkış da bilindiği gibi, çarşamba izni varsa güzel hoş yerlere gidilir. misal uzak yerler. mümkün olabildiğince. ama ve lakin izin olmayan o lanet günlerde en uğrak adresimiz rami keş. her türlü ihtiyacımızı karşılayabilecek olan bir kapasiteye sahip olan bu marketi seviyorum gönülden. zaten o kasiyer kadın da değişmiş. iyi olmuş he.

okula dönüyoruz kolumuzda rami keş poşetleri, ağzımızda atıştırmalık peki, brövni tarzı yiyecekler ile. sonrasını sonra anlatçam.

bay.

Ekim 20, 2009

Ooh la mimna.

1- En sevdiğiniz 3 çiçek ismi :

Devetabanı, aslanağzı, aşk merdiveni.

2- Gerçekleşmesini istediğiniz 3 hayaliniz :

Ergenlikten çıkmak, tunga tunga şarkımızın singılını çıkarmak, yatakhaneye ayna almak.

3- En sevdiğiniz ve sevmediğiniz 3 huyunuz(şey diyelim biz ona) :

Sevdiklerimiz: sedağnanın bir numara dansı, tubağnanın şişko nuri taklidi, ve tunga tunga şarkımız.

Sevmediklerimiz: temeağ!, thereissomuchyiyişmeinit, tubağnanın her gece tam uykuya dalacakken hayalimde canlanan meme kanseri çığırtıları(sonuncusu sadece sedağnanın), tubağnanınki de sedağnanın geyirik öpücüğüymüş.

4- Gıcık olduğunuz 3 hareket :

-Bunu bi üstteki soruda yapmadık mı lan?
-Yaptık bence.

5- Bu benim bugüne kadar olan en kara günümdü. Dünya başıma yıkıldı ve bir daha ayağa kalkamam diye düşündüğünüz olay :

Avrasya maratonu bizce. Maratona giden sedağna bacakları ağrıyınca üzüldü, ulaşım şartları sebebiylen gidemeyen tubağna ayrı üzüldü. Üzdün bizi maradone. (Halk koşusu deyil, avrasya maratonu.)

Bu mim de kırmızı balon ve michelle e gidebilir bi tek, çünkü takip ettiğimiz bilög yok, kim yapmış kim yapmamış biz bilmeyiz beyimize sormak lazım. Balonla mişel de kıçımızın dibinde yaşadığından yani, yoksa bi ayrıcalıkları falan yok.

Ekim 10, 2009

kısa film ne demek?

modern toplum. tüketim çılgınlığı. tramvay. alışkanlık. sömür. kapitalizm.
uçurtma. göç. savaş. zengin. fakir. kite runner.
düşün düşün düşün..

SOSYAL MESAJ!